13.03.2007

NOSTALCİİİİ...

( bin yıl önce yazdığım,
bi kaç yazı denemesi var aşağıda.
karalama bile sayılmaz aslında.
bugünlük idare edin.. )

Neyi susturdun sen giderken, bilmiyorsun...
Öyle sıradan bir karanlıkta,
kendi ağırlığıyla düşen yumuşak bir kuş gibi değil,
ıslak beton zemine kafa üstü aniden çakılır gibi geldin..

Bir şiir okuduk say,
bir rüya gördük,
bitti,
öyle mi?

Hangi şiirin içine böyle körlemesine daldım ki ben?
Gözlerinin yanına koyamadım hiçbir sonsuzluğu..
Gittiğin yerde bir meydan olmayacak mı,
bir çeşme başı,
bir ağaç?
Olacak..
O zaman sen neyi,
nasıl geride bırakıyorsun??

***

Ağlamaya ne kadar yakın duruyor gözlerim, ardından bakarken senin...
"Birinin uzaklaşıp gittiğini görmek nasıl bir şey, gör bakalım" dedin..
Ve dönüp gittin.
Yumruklarım sıkılı nedense..
Sinirimden değil.
O iki aptal tomurcuk yaş yuvarlanmasın diye yanaklarımdan.

Yağ gibi vıcık vıcık bir yaz.
Beklentim yok.
Gidişini düşünüp tutuyorum kendimi hala...
Tutacağım, ağlamayacağım diye söz verdim.
Ama herşey öyle zor ki..
Dayanacak, şöyle çok yıllık bir ağaç gövdesi bile yok çevremde..
Sıcak beton binalar kaplamış şehri.
Ruhunu emiyor insanın bir şeyler.
Ben içimde tutmak için uğraştım hep ruhumu..
Saklayabildiğim küçücük parçayı da gözlerin almış götürüyor...

Bir duvar dibine oturdum yavaşça.
Titrek ellerimle bir sigara yaktım.
Saçlarım yüzümü, görüşümü kapatıyordu, rüzgarlıydı.
Ama iğrenç, nemli bir rüzgar.
Ferahlatmıyordu.
Hiçbir şey ferahlatmıyordu içimi...

Kalkıp bir kaç adım atmak istedim, zorlukla doğrularak.
Bir sokak çocuğu geldi yanıma:
- Bi mendil alsana abla, dedi.
Reddettim.
- Hadi be abla, dedi. Güzelliğinin sadakası olsun ablacım. Allah seni sevdiğine kavuştursun. Hadi..

Benim sevdiğim yok dedim usulca..
Duyduğunu sanmıyorum.
Benim sevgilim yok.
Az önce öylece yürüyüp gitti, kayarak ellerimin arasından.
Bir kez daha izin verdim..

***

Karanlığı üzerine çek..
Ve uyumak zorunda olduğunu tekrarla,
ısrarla uyanık kalmak isteyen zihnine..
Çıkıp kaçırdığın hayaller evinin damına, bırak kendini kör boşluğa.

Çakıldığın kaldırımda anılarınla vedalaş..
Kan kusmuş beyninin, dalga geç son zerreleriyle..
Duyduğun korkuyu çarp yalnızlığınla..
Çektiğim acının bir zerresini, belki o zaman anlarsın..

Ellerin uyuşup hissizleşecek, dikkat et..
Sakın korkma, kanının çekildiğini hissederken damarlarında..
Üzerinde gezinmeye başladığını sandığın karıncaların gerçek olmadığını bildiğin halde,
gerçekmişler gibi onlardan kurtulmaya çalıştığın dakikanın,
hem deliliğin sınırında olup hem de
delirdiğinin farkına vardığın nokta olduğunu anla..
Çıldırdığını farketsen de bundan kaçamayacağını bilerek bir kaç gün yaşa..
O bir kaç günün sonunda,
ağladığını bile ancak birileri sana "neden ağlıyorsun" dediğinde fark edeceksin..
Yüzün uyuşmuş,
hissetmez olmuş olacak gözyaşlarını..
Evet,
acıdan hissizleşmiş aynalarında bile göremeyip benliğini,
ancak birisi "sen neden ağlıyorsun" dediğinde
fark edeceksin ağladığını...

Kolumu kesseler diyeceksin..
Canlı canlı,
kör bir satırla, saatlerce kanatarak kesseler..
Sağ kolumu veririm diyeceksin,
yeter ki bu acı bitsin...
"dur bakalım" diyecekler cellatlar..
Daha yeni başladın..

Tutup kendini yakmaya çalışacaksın ya da bileklerini keseceksin..
Fena arıza çıkaracaksın..
Ama bil, kurtulamayacaksın..

İşkenceni arttıran insanlara "sanatçı" diyecekler..
Şarkılar yazıp filmler çekecek,
şiirleri testere gibi dayayacaklar boğazına..
Bu korkunç yumuşaklıklarıyla yarattıklarının,
şaşacaksın nasıl birer işkence aracı olduğuna..
Şaşırma..

Renkleri gösterecekler sana..
Pembeleri, mavileri..
Onların mutlu tonlarını görüp delireceksin daha..
Payına düşen çamur siyahından başka bir şeyinin olmadığı kaosta..
Şanslıysan belki de kanının kırmızısı olacak yanında..
Ama alnından sızıp duran kendi kanının kırmızısı..





Hiç yorum yok: