22.05.2008

tatil düşü...



cuma günü..
saat 13 civarı…
“ benimki “ aradı..

- aşkım nasılsın?
- iyi.. sen?
- çok yoğun çalışıyorum hiç vaktim yok, senin vaktin varsa bize bi tatil ayarlasana
- !!!!!!!!!!! nasıl yani?
- ya 3 günlük tatilde bi yerlere kaçalım diyorduk ya!
- diyorduk ama sonra da “ boşver “ deyip en ufak bir hazırlık yapmamıştık!
- olsun, gidelim.. vaktin olursa bak sen..
- ……. ee… iyi tamam..bi bakarım..

sonrasını siz düşünün!
ertesi gün 3 günlük tatil başlıyor,
üstelik hava da güzel,
herkes programını günler önceden yapmış
ve ben harıl harıl bizi kabul edecek bi tur,
otobüs,
vapur,
uçak,
tren,
bi şey işte,
ne olursa onu arıyorum,
ama bulamıyorum!

bir yandan işleri yetiştirmeye çalışıyorum,
bir yandan telefon – internet trafiği yaşıyorum,
memleket dahilinde ne kadar tur şirketi varsa hepsiyle konuşuyorum,
hepsinden aynı cevabı alıyorum:
yer yok!

en sonunda adı sanı duyulmamış bir tur şirketinin hattında bir süre bekletiliyorum,
ardından şu sözü duyuyorum:
biz sizi birazdan arayalım..
o arada artık ne yapılıyor,
birileri rezervasyon mu iptal ediyor,
yoksa başka çeşitli ayarlamalar mı yürütülüyor bilmiyorum,
biraz sonra aranıyorum:
- Assos – Ayvalık – Kaz Dağları turumuz için 2 kişilik yerimiz var!


Allahım ağlamak istiyorum!
çünkü iş artık benim için sadece tatile gitme hevesi olmaktan çıktı,
öyle büyük çaba ve uğraş verdim ki,
artık afganistan’ a götürüyoruz deseler koşa koşa gidecek vaziyetteyim,
durum tamamen bir gurur hadisesi.

hemen onaylıyorum,
hatta hayatta yapmayacağım şeyi yapıp faxla kredi kartı numaramı veriyorum.
çünkü saat bu sırada 16:00 olmuş ve benim işim başımdan aşkın,
sanal kart vs ayarlamakla uğraşamam,
EFT saati zaten geçmiş.
en düşük limitli kart numaramı verdikten sonra,
birden kafamda akşamı planlamaya başlıyorum:
işten çıkıp eve gittikten sonra duş alınacak,
yemek yenecek,
bavul hazırlanacak,
saat 22:00’ de “ toplanma noktasında “ olunacak.

hem kabus gibi,
hem de çok zevkli..
son anda karar verip pılını pırtını toplayarak kaçıp gitme deliliği..

sonunda 21:30 civarında
elimde kocaman bir bavulla kendimi kapıda buluyorum.
sevdiceğin “ bu bavul ne ya!! “ diye tatilin sonuna kadar söyleneceğini biliyorum,
ama napiyim ben başka türlü evden ayrılamıyorum.

taksiye atlıyoruz,
otobüsü biraz bekliyoruz,
diğer elemanları toplamak için oyalanıyoruz,
İstanbul’ dan tahminlerimizden çok daha geç ayrılabiliyoruz
ve daha en başından berbat bir tur organizasyonunda olduğumuzu anlıyoruz ama,
ben inanılmaz mutluyum.
en söylendiğim anlarda bile içimden
“ allahım ben tatile kaçıyorum “ diye tekrar ediyorum,
çünkü inanılmaz heyecanlar yaşıyorum.

ilk defa otobüsle uzun yol yapıyorum,
sabaha kadar biraz uyuyorum,
biraz uyuyanlara bakıyorum,
ışıklar el verdiğince dışarıyı seyrediyorum,
arada aşkımı uyandırıp
“ aşkım uzaklarda ışıklar yanıyor..
hep buralarda yaşayan insanların olması ne ilginç “ değil mi diyorum..
susurluk’ ta mola yerinde tost yerken fotoğrafımı çekiyor..
( zaten sürekli fotoğraf çekiyor )


sabah Akçay’ da otelimize giriş yapıyoruz.
1-2 saat dinlenip ilk gün aktivitelerimiz için Ayvalık’ a yola çıkıyoruz.
yolda,
ota,
böceğe,
çiçeğe her şeye hayran olarak,
etrafa doya doya bakarak ayvalık’ a giriyoruz.
ayvalık’ ı çok beğeniyorum.
hemen teknelerin önüne geçip,
Atatürk heykellerinin önüne gidip poz veriyorum,
daracık sokaklarında koşturuyorum.
kiliseden bozma caminin bahçesinden papatya kopartıyorum,
sevgili de her şeyi fotoğraflıyor.

birden:
- kırtasiye bulalım diye tutturmaya başlıyorum.
kadar coşkuluyum ki
hissettiklerimi mutlaka yazmak zorundayım!
kocaman bir defter alıyorum.
bundan sonraki bölümlerde hep elimde defterle geziyorum.

cunda’ ya geçiyoruz,
dünyanın ilk boğaz köprüsü marifetiyle..
aşık oluyoruz,
eski Rum evlerine,
denizine,
güneşine,
her şeyine..
2 saat serbest zamanımız var,
biz de coşuyoruz,
adanın altını üstüne getiriyoruz,
sahilde dondurma yerken deftere bir şeyler karalıyoruz..


küçücük otellerinde kalmak için ölüp bitiyoruz,
bir eskicide Rumlardan kalan onca eski eşyaya tek tek bakıyoruz,
özellikle bir tabloyu çok beğeniyoruz..
ama almıyoruz..
onun yerine bir sürü ıvır zıvır,
hediyelik,
yiyecek içecek alıp,
bu sarışın havada kaybolan şımarık çocuklar gibi koşturup,
yorgunluk içinde adadan ayrılıyoruz.

otobüse biniyoruz,
sarımsaklı’ dan geçip,
şeytan sofrası’ na ulaşıyoruz.
aman tanrım!
bu ne manzara!
tam anlamıyla bir deniz haritası gibi önümüze serilen görüntüye doyamıyoruz.
çay kahve içip otele doğru yola çıkıyoruz.

otel kötü sayılır,
üstelik soğuk,
ama bu kadar yorgunluğun üzerine bir de masa tenisi oynuyoruz.
sonra da odaya çıkıp uyuyoruz.

ertesi gün Zeytinli’ den bindiğimiz minibüslerle
( yukarı başka araç çıkmıyor! )
hasanboğuldu’ ya çıkıyoruz,
sutüven şelalesini görüyoruz,
ayakkabılarımızı çıkarıp,
buzzzz gibi sulardan çıplak ayakla geçiyoruz,
oradan assos’ a gidiyoruz,
önce behramkale tarafını geziyoruz,
burada mantı-gözleme-avcı böreği yiyoruz.
( zaten biz sürekli yiyoruz! )

dünyanın en şirin,
bumburuşuk,
güleç yüzlü teyzesinden saçma sapan bi şiyler satın alıyoruz.
sonra liman tarafına inip bir kez daha hayran kalıyoruz.
iskelede yürüyoruz,
dondurma yiyoruz,
ben dünyanın en büyük tesadüfü sonucu bizim şirketin avukatıyla karşılaşıyorum!
dönüşte adatepe zeytinyağı müzesi,
tahtakuşlar etnografya müzesi,
bir sürü köy,
Atatürk tepesi vs vs geziliyor..

otelde artık kaynaşmış olduğumuz arkadaşlarla denize karşı bira içip
01:00’ e kadar sohbet ediyoruz,
sonra yatıyoruz çünkü sabah “ depar “ ımız var!

istanbul’ a dönüş yolunu da değerlendiriyoruz.
cumalıkızık’ a uğruyoruz,
geziyoruz,
köyün içinden akan dereye bitiyoruz,
reçel alıyoruz,
hediyeler alıyoruz..
ardından Bursa’ da yemek molası,
çaresiz! iskender yiyoruz.
ardından feribot ve istanbul’ a varıyoruz.

ama siz düşünün,
bir taksiye atlayıp eve yol alırken,
kalbimizin ne kadarını Ege’ de bırakıyoruz..



12.05.2008

HER ZAMANNNN.. HER YERDEEE... EN BÜYÜK ŞAMPİYON CİMBOMMMM...


CİMBOMUMMMMMMMM
EN BÜYÜKSÜNNNNNNNNNNN
HEP BÜYÜKSÜNNNNNNNNNNNN
ŞAMPİYONSUNNNNNNNNNNNNNNNNNNN

SARIYLA KIRMIZIYLA ALNIMIZIN AKIYLA DİYE YOLA ÇIKTIK,
EMEK VERDİK,
İSTEDİK,
LEKE SÜRDÜRMEDİK,
SON MAÇIMIZI DA KAZANARAK,
KİMSENİN PUAN KAYBETMESİNE BEL BAĞLAMADAN,
6 PUAN FARK ATARAK,
KUPAYA UZANDIKKKK..

bizlere,
yine yine yeniden bu güzelliği yaşatan,
bütün oyuncularımıza,
teknik ve yönetim kadromuza,
büyük ve asil taraftarımıza,
sonsuzzz teşekkürler..

bizleri maçtan sonra sokaklara döktüler..
babamla atladık arabaya,
önce Mecidiyeköy,
oradan Beyoğlu' na...

coştuk,
sevindik,
eğlendik!
febeli sevgiliyi evde bırakıp,
trafik,
gürültü,
karmaşa demedik,
bütün taraftarlar bütünleştik..

ne mutlu bizlere,
ne mutlu galatasaraylıyım diyene!!