19.03.2007

EN Bİ DOLU HAFTASONU RAPORU...


Benim yapmak istediklerimi,
tık diye,
hem de çoktaaaann yapmış olan insanlara,
sinir oluyorum..

Yapamadıklarımın acısını,
pazartesi sendromuna dönüştürürken,
hazırsanız
şimdi "en azından yapabildiklerimi" anlatıyorum..

Cumartesi sabahı maalesef işe gitmekle başladı sevgili günlük..
13 gibi işten çıktım ama,
what fayda?
Kapitalizmin çelikten kolları,
sevgilimi de esir almıştı bir kere!!
( türkçesi = o da cumartesi çalışıyordu )
Saat 3 gibi çıkacaktı,
yani 1-2 saat boştum.

İstiklal Caddesi’ nde bir aşağı bir yukarı gezdim durdum..
Bu arada küçük bi alışveriş de yaptım
( 2 tane kolsuz body almak suretiyle )
Sonra bir adet Radikal
ve bir adet K Dergi alıp,
attım yorulmuş bedenimi Starbucks’ a..
Orada 1 saat kadar,
gazete okuyarak yalnızları oynadıktan sonra,
sevgilim nihayet gelebildi..

Eee bizim bir aydan fazla zamandır beklediğimiz film neydi??
300 Spartalı tabii
( ıspartalı okunmaz )
Kendisinin bütün direnişlerine rağmen,
tuttum kolundan,
götürdüm G-Mall’ a..
( bulunduğu nokta nedeniyle G-Mall’ la soğuk araları )
Neden illa G-Mall?
Çünkü koltukları çok rahat,
ses düzeni müthiş,
perde iyi,
mısırları da güzel,
( Brad Pitt yiyoruz hep biz,
çünkü mısırsız asla film seyredemeyiz!! )
Ee daha ne olsun?
Sonuçta alt tarafı bir sinemadan bahsediyoruz yani,
kuş konduracak değiller ya!

Elimizde biletimiz girdik salona.
Aaa bi baktık Kanat Atkaya..
O da teşrif buyurmuş bizimle aynı salona..
( ki sevdiğim bi kişiliktir kendisi )

Başladık müthiş fragmanını gördüğümüzden beri,
deli gibi izlemek istediğimiz filmi seyretmeye..
Şunu söyleyeyim,
film fragmanın hakkına veriyor..
Görüntüler müthiş,
akla hayale sığmayacak,
"yok ya bu da olmaz artık" diyeceğiniz sahneler var..
Bir klip izler gibi başlıyor ve bitiriyorsunuz filmi...
İzlemesi çok zevkli..
Ancak ilginç senaryolara kafayı takmış biriyseniz,
maalesef bu filmde diğer savaş filmlerinden farklı,
inanılmaz bir senaryo filan yok..
Bildiğiniz hikaye..
Çok cesur kral,
aşık olduğu kraliçe,
etrafında aman da bre şanlı yiğitlerden kurulu bir ordu..
Sonsuz kahramanlık, entrika, kan, ölüm..
Bunların su gibi önünüzden akıp gittiği,
müthiş bir görsel şölen izlemek istiyorsanız gidin..
Benim notum 8,5,
OK?

Sinemadan sonra,
attık kendimizi bir taksiye,
hemen gittik Ekvator’ a maç izlemeye.
Ama o da ne?
Ekvator’ da yer - mer hak getire!!

Bulduk yakınlarda bir mekan..
( Turkish Pub diye bir yer )
Pek ısınamadık ilk kez gittiğimiz bu yere,
böyle bir mecburiyet yaşamazsak bir daha da gideceğimizi sanmıyorum ama,
futbol sevgisi var di mi serde?

Bir Galatasaraylı olarak,
febenin galibiyetini izledin de,
başın göğe mi erdi diyeceksiniz..
Ama bir adet febeli sevgili var elde,
el mahkum derim ben de size..

Eve dönünce biraz TV seyredip,
aldım Play Stationımı önüme..
Başladım Devil May Cry 3 ile cenk etmeye..

Şimdiye kadar oynamamıştım bu oyunu evet,
cık cık cık ne kadar ayıp bana,
di mi ama?
Her neyse,
şimdi oynuyorum ya işte,
epey de sardırdım bu oyuna..
İlk 7 görevi de bitirdim haberiniz ola!!
( geçemediği bir yer olan varsa yardım edebilirim öhom öhom )

Pazar günü kalktım,
sevgilimle olağan haftalık küçük tartışmalarımızdan birini telefonda savdıktan sonra,
Mecidiyeköy Profilo Alışveriş Merkezi’ nde buluştuk..
Arby’ slerimizi kaptık,
sonra da sinemaya aktık..
( filmin başlama saati gelene kadar,
biraz da oyuncakçıları filan turladık )
Neden bir haftasonunda 2. kez sinema?
Çünkü vefa borcumuz olan birinin kitabından uyarlanan bir film var vizyonda..

Zülfü Livaneli’ den bahsediyorum..
ve Mutluluk adlı filmden..
Abdullah Oğuz’ un büyük bir başarıyla yönettiği,
bir çok karesi,
resim olarak basılsa,
çerçeveletilip duvara asılabilecek kadar güzel olan filmden..
Görüntüler gerçekten çok çok iyi,
çok kaliteli,
dünya standartlarında!
Yurtdışı gösterimlerinde başarılı olacağına eminim.

Oyunculuklar çok iyi..
Özellikle yeni tanıdığımız
( en azından benim ilk kez izlediğim )
Murat Han müthişti.
Bana göre geleceğin parlayan yıldızlarından biri olabilir..
Bir çok yerde sade oyunculuğuyla bravo dedirtiyor.
( en azından bana dedittti ).

Film,
köyden başlayıp,
kızı İstanbul’ da Haliç Köprüsü’ nden kendini atlamaya zorladığı sahneye kadar,
gerçekten herşeyiyle Inarritu filmlerini aratmayacak güzellikte..
Ağlamak için gözyaşlarını filmin sonlarına saklayanlar,
bu bölümde filmin finalinden bile etkileyici sahneler olduğunu bilsin..
Düşmez - ağlamaz bir hayatgibi olarak,
benim bile ara ara gözlerim doldu..
Filme girmeden önce almış bulunduğum suyumdan,
her duygulandığım sahnede bir yudum aldım..
İçimdeki düğüm düğüm hüznü biraz dağıtsın diye..
Böylece gözyaşı dökmemeyi başardım..
( özellikle "horozlar neden ötmüyor artık?" sahnesinde )
Benim gibi "sulu zırtlak olmayı sevmem ben!" diyenlerdenseniz,
ayrıca bi de makyajınızın akmaması gerekiyorsa,
şiddetle öneriyorum,
filme girmeden önce yanınıza siz de büyükçe bir şişe su alın..
( bu yazıyı okuyup da,
bu filmlerden birine gidip,
yorum yazmayana hakkımı helal etmem!
Beğenip beğenmediğinizi yazın bari! )

Kızı İstanbul’ da Haliç Köprüsü’ nden kendini atlamaya zorladığı sahneye kadar eşsizdi dedik..
Bu sahneden sonra film kötü mü?
Asla değil!
Her dakikası rahatlıkla izleniyor,
görüntüler son sahneye kadar muhteşem,
de,
de işte!!
Film bu noktadan sonra biraz sıradanlaşıyor..
Profesörle tanışmalarından sonra olanlar,
eski Türk filmlerine benziyor.
Hatta biraz Gönül Yarası’ na..
Bazı sahneler de biraz gereksiz uzuyor..
( filmden çıkartılabilecek en az 10 -15 dk var )
Ve Türk Sineması’ nda her zaman eksikliğini hissettiğim vurucu final yine gerçekleşmiyor..
İzleyen bir çok kişi
"halt etme, ne güzel finaldi işte" diyecek belki..
Ama benim beklediğim başka bir şey..
Öyle bir final olacak ki,
koltuklarından öyle hemen kalkamayacak insanlar!!
Atilla Atalay okudunuz mu hiç,
sever misiniz bilmiyorum ama,
hiç sektesiz her okuduğumda beni ağlatan bir hikayesi vardır: İsmet Usta
( hani sulu zırtlak olmayı sevmezdim?
bazı şeyler ne yapsanız içinizden çıkmıyor.. )
Ustasından öğrendiği bu final numarasını anlatır,
yazının son bölümünde:

"Bak, final yaklaşıyor usta...
Ne derdin, "Yazının finaline doğru tansiyonu yükseltip, finalde okuyucunun gözüne yumruğu çakacaksın" ...

Bazen gözünü televizyondan ayırabilen birkaç kişi okursa, yumruğu gözlerine çakmaya çalışıyorum, ama onlar farkediyor mu bilemem.
Aslında onlara seni anlatayım mı diye çok düşündüm.
Deterjanla dolaşan "Ayşe Teyze" ile "İsmet Usta" yı birbirine karıştırmaları an meselesi gibi.
Gaziosmanpaşa'da bir konduda oturan,
ilkokul mezunu bir eczacı kalfasının,
İsmet Çelik' in alabildiğine komik ve bir o kadar hüzünlü öyküsünü anlatsam...
Woody Allen' in evlatlığnı düzmesi kadar ilgilerini çeker mi?
Ama üzülme, gittin gideli her şey o kadar da ""köfteleşmedi".
Yeni şeyler olacak...
Çırağının çırakları var...
Hani ben iyi bir yazı yazdığım vakit, "Sen artık oldun" derdin.
Ben sevinince; "Hemen umutlanma, pehlivan 40 numara bilir, 39'unu çırağına öğretir, sonuncusunu kendine saklar" diye eklerdin.
Son numara; bir gece çalışırken, olduğun yere yığılıp şu dünyadan sessizce gidivermek miydi?...
Çırağını, sayfalarda gittikçe büyüyen deliklerin kenarında öylece bırakıp "Ben kaçtım" bile demeden mi? Final böyle miydi be usta?
Mühim yazılarının tükenmez kalemi hala bende.

Arkasındaki saat on yıldır tıkır tıkır çalışıyo...
Ve "son numaraya" doğru, öyle bir geçiyor ki zaman... "

İşte ben de bunu bekliyorum hep..
Çaksınlar finalde yumruğu suratımıza..
Bakalım yakında,
"muhteşemdi" diyeceğim bir son çıkacak mı karşıma???

Filmden sonra Kentucky Fried Chicken’ da midelerimize ufak bi ziyafet sunduktan sonra,
düştük evlerimizin tozlu yollarına..
Birkaç dakika televizyon izledikten sonra,
oturdum yine PS2’ nin başına..
Geç olunca da koydum başımı yastığa..
Ama yaptığım şey örnek sayılamazdı iyi uyumaya..


2 yorum:

hayat1987 dedi ki...

bekledimiz finalller çıkıcak.....

sevdinlen beraber geçirmişin işte ne güzel hafta sonunu....

dolphinblue dedi ki...

gittim seyrettim beğendim

haber vereyimde hakkını helal et diye geldim buraya... gerisi benim bloğumda... bende kendimce film hakkında yazdım işte bişeyler :)

sevgiyle kal

dolphin