31.01.2007

AKŞAMÜSTÜ SAYIKLAMALARI, Bİ KUPPLEEE...


Bazı şeyleri kesip saklamak zorundasınız..Kesip saklamalısınız demiyorum size..
Zorundasınız!!
 
***
 
Bir şey fark ettim..
Az önce
erkekler kalp hastalığı muhabbeti yapıyorlardı aralarında..
Benim olayı
"aman nasıl olsa bende olmayacak" havasında dinlediğimi anladım bi an..
Ya tamam
kadınlarda daha az rastlanıyor ama,
hiç de azımsanacak bi rakam değil kalp hastası kadınların sayısı.
Hem hayatgibi hanım,
sen "o eski kadınlar" dan mısın ki?
 
Onlar senin yediğin o süper kalorili şeylerden mi yiyorlardı ya da
senin gibi hareketsiz,
günde 10 saat bilgisayar başında mı çalışıyorlardı,
trafik stresi ya da genel stres seviyesi böyle miydi bakalım??
Aahhh salak kafannn ahhh!!!
 
***
 
"soru yanlış"
"kitapta cevabı yanlış basmışlar"
bunların ne kadar küçük ihtimaller olduğunu bile bile,
çözdüğünüz 1000 sorudan ancak 1’ inde filan
- o da belki –
karşılaşılabileceğini bile bile,
özellikle üniversiteye hazırlanırken,
cevabımın kitaptakiyle tutmadığı her durum için,
bu önermelerden birini kullanırdım..
Sonuçta yanlış yapanın ben çıkacağımı,
kitabın muhtemelen doğru olduğunu bilirdim ama,
yine de elimde çözüm,
sınıfı gezip,
bi kaç kişiye ispatlatmaya çalışırdım durumu..
Sayısalcının halleri işte..
Sonunda küçük bi işlem hatası,
artıların "götürmeyi" unuttuğu bi eksi
yüzünden,
sonucu yanlış çıkardığım anlaşılırdı tabii..
Ben de üzülürdüm..
 
Ama,
hayat da böyle bi şiy değil mi zaten?
Bittabi..
 

HASTAYIMMMMMMMMM....

 
Bütün gücümü kullandım mı ne,
öğlene kadar çalışmak için?
 
Az önce yemek yedim
- çatalla bi ölü tavuğu dürtükledim desem daha doğru -
Üzerime sabahkinden de beter bi acı çöktü..
Çok zor duruyorum ben!!
( kırılsa duramazsın )
 
***
 
Ihlamur içtim az önce..
Biraz düzelmiş gibiyim ama çalışamıyorum..
Bütün ofis öksürüklerimle çınlıyor..
 
***
 
Önümde bu kocaman ihracat faturaları dosyasının durmasının özel bi nedeni var mı acaba?
Hayır,
ben hiç üstüme alınmıyorum da!!..
 
***
 
Yaa işte bunları yazmıştım size pazartesi günü,
akşamüstü çıkarken eklerim diye..
 
Ama ekleyemedim..
Zar zor nasıl işlerimi toparlayıp çıktım onu bile bilmiyorum.
Dün yine işe gelemedim
- kovacaklar walla -
ama napiyim bi türlü iyileşemiyorum!!
 
İyileşemememin nedeni de galiba
antibiyotik içmemem.
 
Burada,
yazımı okuyan doktor varsa kendisine bir soru yöneltmek istiyorum:
Ben 23 Aralık-28 Aralık tarihleri arasında,
sabah akşam 1000 mg antibiyotik içtim
( largopen )
Çünkü 20’ lik diş çekimim vardı.
 
Diş çekildikten sonra,
Tekrar 5 gün 19 Ocak – 24 Ocak arası sabah akşam 1000 mg antibiyotik içtim
( amoklavin – yazılıştan emin değilim :) )
İlacı 24 Ocak’ ta bitirdim,
25 Ocak’ ta – ertesi gün –
boğaz ağrısı, yüksek ateş, nezle vs vs başladı..
Ben de tekrar antibiyotik kullanmak istemediğim için
ilaca başlamadım.
Sadece ateş düşürücüler ve pastillerle,
geçici çözümlerle iyileşmeye çalıştım..
 
Artık ateşim çıkmıyor ama
boğaz ağrısı, öksürük, nezle aynen devam..
Boğazım da kırmızı..
Şimdi tekrar antibiyotik kullanmam doğru olur mu acaba?
Ya da kullanmamakla hata mı yapıyorum?
 
Sahi ben napıyorum yaaaa...
Ammmaaaan doktooor canımm ciciiimm doktooorrr,
derdime bir çareeee..
 
PS : dün nete girmediğim için,
yorum onayları geç kaldı,
bugün hepsini tıktıkladım..
yorum yazan elleriniz dert görmesin inşallahhh..
( kemiktozu' nun yorum yazmasına ayrıca,
şöyle daha da fazla mı sevindim ne?
torpilli gördüm kendisini..
ee ne de olsa ustalar sayfamıza her zaman uğramıyor
saygılar derinden.. )
 
 

29.01.2007

PİŞMİŞ TAVUĞUNUZDAN SEVGİLERLE...


Merhaba,yine bir ara verdim
( yaklaşık 4 gün )
ama söz veriyorum
- bi aksilik olmazsa -
bi daha bu kadar uzun ara vermemeye çalışacağım..
 
Baştan anlatayım size hazırsanız??
Şimdi 2, 3, 5 karakterliyim diye sizi önceden uyardığım için,
lafı uzatmadfan söylüyorum.
perşembe günü sevdicekle barıştık..
Walla billa ben bu sefer kesin derken ciddiydim.
Ama insanoğlu işte,
herşey bekleniyor diy mi efendim?
Yaa, yaa..
 
Şimdilik durum bu ama,
ey ziyaretçi,
bu sayfanın kalıcılarından,
müdavimlerinden olacaksan,
bu bi ayrılıp bi barışmalara,
ya da benim ani kararlarıma bağışıklık kazanmalısın..
Hayatgibi’ dir ne yapsa yeridir diyip,
geçiştirmeye alışmalısın..
Bu konuda anlaştık, OK?
 
Perşembe günü gittim,
çekilmiş 20 yaş dişimin dikişlerini aldırmaya..
Aldırdım..
Çıkışta Beşiktaş’ ta Starbucks’ a oturduk,
bana hafif bi titreme gelmeye başladı..
 
Herhalde yeni barıştık filan diye,
sinirlerim bozuldu diye düşüyorum..
Neyse kalktık,
ben motora bindim Üsküdar’ a geçmek için..
Titreme artık zangırdamaya filan dönüştü..
 
Hayır,
yerimde duramıyorum,
Neredeyse masanın üzerine bırakılmış titreşimli cep telefonu gibi,
oturduğum yerde fırıl fırıl dönemeye başlayacağım..
 
Kendimi zorlukla nasıl dolmuşa attım,
eve nasıl gittim bilmiyorum..
O gece ateşim oldu 39!!!!
Cuma günü işe gidemedim..
Cumartesi günü biraz düzelir gibi oldum,
dışarı çıktım,
Nautilus’ a gittik,
en azından günü kapalı mekanda geçireyim diye..
 
Happy Feet’ i seyrettik..
Gerçekten,
çok ama çok güzel bir animasyon olmuş..
O kadar profesyonel ki herşey,
o kadar gerçekçi ki,
asla sadece çocuklara hitap ediyor diye düşünülmemeli,
gidilmeli,
görülmeli..
Bu yıl animasyon dalında Oscar’ ı kucaklamalı bence
- bu deyime de bayılırım -
 
Biz özellikle,
dublajsız,
türkçe altyazılı seyrettik,
çünkü filmin özelliği zaten şarkılarında,
seslendirenler inanılmaz ünlü kişiler..
Ve onların kendi seslerini duymadıktan sonra,
( elijah wood, hugo weaving, robin williams, nicole kidman vs )
filmi de hakkını vererek seyretmemiş oluyorsunuz..
 
Özellikle Robin Williams’ dan,
ispanyolca My Way’ i (A mi manera)
mutlaka dinlemelisiniz..
Muhteşem!!!
 
Neyse fazla uzatamayacağım,
pazar günü de benzer şekilde gezip tozunca,
hiçbir iyileşme gösteremedim,
bugün işe geldim ama enkaz gibiyim..
Kafamı kaldıramıyorum..
Bir de şirketteki yerim değişti..
Finans ofisinden,
muhasebenin yanına geldim..
 
Ve kendi işlerime ek olarak,
ihracattan da birtakım işleri yürütmeye başlayacağım..
Kısacası hem yeni yerime,
hem de yeni işlerime alışmam gerekiyor..
 
Bilmiyorum farkında mısınız,
bu 2007 bana hiç yaramadı!!
Bi ay içinde,
bi sancılı ameliyat,
bi sevgiliyle ayrılıp barışma,
bi ağır grip,
bir masa ve iş değişikliği yaşadım..
 
Psikolojik ve ruhsal durumum pek sağlam değil açıkçası..
Ve hala devam eden gribim de,
sürekli aldığım ilaçlar da,
fiziksel durumumu çökertmiş durumda..
 
Ayakta güçlükle duruyorum desem yeridir!!
Herşeye rağmen burada olmayı,
buraya yazmayı çok seviyorum..
 
Şimdilik yazacaklarım bu kadar efendim..
Yorumlarınızla ve yeni yazılarla,
tekrar kaynaşmak dileğiyle....:))))

 

24.01.2007

ÇOK ÜZGÜNÜM..

 
Offf offf derken..
Herşeyden çok bunalmışken..
Sıkıntı – üzüntü - rahatlama arası bir ruh halinde,
kendi dertlerime dalıp gitmişken..
 
O güzel yüzünü,
o mavi gözlerini,
sıcacık gülümsemesini gördüm birden haber sitelerinde karşımda..
Fotoğrafının altında,
ona hiç yakışmayacak bir sözcükle,
"ölüm" le,
aynı cümlede geçiyordu adı:
İsmail Cem’ i kaybettik!!
 
Üzülmekten öte,
içimde çok derin bir sızı hissettim önce..
Sonra da "iyiler çok yaşamaz!!" sözüne geldi sıra..
 
Doktoru demiş ki:
Huzur içinde öldü,
son iki gününe kadar hep çalıştı..
 
Yazarken,
düşünürken,
memleket meselelerine kafa yorarken,
akciğerindeki kanser denen illeti boşvermiş,
hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarken..
Son iki gün bilinci yavaş yavaş kapanmış..
Yanında sevdikleriyle,
sessizce gitmiş..
 
1940 doğumluydu...
Daha uzun yıllar yaşayabilirdi..
Belki o lanet teşhis konmadan önce,
o da böyle düşünüyordu..
Hatta teşhisten sonra bile,
"belki" diyordu..
Ama gitti...
Tüm doluluğuna rağmen,
temiz tutmayı başardığı hayatı,
bu sabah son buldu...
 
Bu 24 Ocak kahpe bir tarihtir..
1993’ te UĞUR Mumcu’ yu alıp götürmüştü,
( UĞURSUZ’ du yani.. )
Gaffur Okan da 24 Ocak’ ta gitti,
Mümtaz Sevinç de...
Bu 24 Ocak, iyileri sevmiyor..
 
Bizse "her gün bizi seviyormuş" gibi yaşıyoruz..
Bizi alıp götürecek gün hiç gelmeyecekmiş gibi..
Hep "uzakta bir tarih" miş gibi..
 
Oysa bu dünyada,
ölüm,
var..
 
Hepimiz için var..
Hepimiz gideceğiz..
Küçük şeylere taktığımız küçük beyinlerimizi,
bir şokla kendine getiriyor olmalı bu fikir..
Uğraştığımız ya da inat ettiğimiz şeyleri yeniden gözden geçirmeliyiz..
Ne için yaşadığımızı da..
 
Çünkü,
kalıcı değiliz..
Hiçbirimiz..
 
 

23.01.2007

BİRAZ RAPOR, BİRAZ BEN..

 
Ayrılık filan,
bissürü şey geçti başımızdan diye,
haftasonu raporunu vermedik?
 
Zannetmeyin ki yazarınız,
evde oturdu,
hanım hanım ağrısını çekti..
 
Hayır efendim,
sol eli yanağının üzerinde mütemadiyen dolaştı.
 
Ama öyle çok muhabbetli,
uzun uzun anlatacak bi şiy de yok,
tahmin edersiniz..
 
Özet geçiyorum..
Cumartesi önce Starbucks,
sonra Montreal diye bi cafede oturduk,
sonra da Ekvator’ a gidip
fener maçının bi kısmını seyrettik..
Ben zar zor bi şiyler yemeye çalıştım..
Sonra eve gittim..
 
Pazar günü de Cevahir’ de geçti..
Önce yemek katında bişiyler yedik..
Sonra sinemaya gittik,
Hayatındaki Azizleri Keşfetme Kılavuzu’ nu seyrettik.
Filmi beğendim,
farklı ve güzel bir filmdi.
Geçmişe dönüşlerle yapılan anlatım çok güzeldi..
Çok etkileyici replikler vardı..
Dito’ nun monologları çok güzeldi..
Kısacası biraz derin bir filmdi..
Zaten Robert Downey Jr. dedikleri zaman,
durmam giderim ben o filme..
Bu arada hala keşfetmediyseniz,
Antonio rolündeki Channing Tatum’ a da bi dikkat edin derim ben..
- bi kere laf dinneyin! -
 
( geç de olsa belirteyim:
Babil altın kürrreyi kaptı en iyi film dalında
Ben size demiştim! )
 
Filmden sonra da,
Tiyatronun ( Cevahir Sahnesi )
önünde bi kafe var adını unuttum,
koltuklu minderli filan hoş bi yer,
orada biraz oturduk..
Sonra da kalkıp eve geldim işte..
Gerisini biliyorsunuz...
 
***
 
Kim ne derse desin,
ben bu hayatta en çok kendime şaşırırım.
Daha önce de söylemiştim,
"bi karakterim yoktur" diye..
Bi zamanlar,
"Allahım ben karaktersiz miyim?"
diye kendimi çok üzdüğüm,
hırpaladığım zamanlar oldu..
 
Ama artık öyle değil..
Durumun tadını çıkarıyorum..
Çünkü bu şekilde her günün bir sürprizi oluyor,
her günüm bir hikayeye kavuşuyor..
Ne zaman nasıl davranacağımı bilmiyorum çünkü..
 
Her an 2-3 kişiliğimden biri çıkabilir sahneye..
Ve ayaklarını yere vura vura
"hayır bugün benim borum ötecek!" diyebilir..
Ben de bırakırım kendimi onun kollarına..
Kendimi uzaktan seyrederim,
"du bakaliii bugün ne halt yiycem" diye..
Bazen yaptıklarımı ben bile beklemem kendimden..
"nasıl bu kadar sakin olabildim?" diye şaşırırım
ya da "neden bu kadar sinirlenmiştim ki?" derim..
Bazen dünyanın en mazbut,
düzgün,
etliye sütlüye karışmayan insanı olabilirken,
ertesi gün ilgi duyabilirim
her türlü kötülüğe,
varsa çekici bulabilirim,
peşinden gidebilirim en olmayacak kişilerin
ve
"güllerin peşinden koşarken ezdiğin papatyaların farkında değilsin" diye,
lise defterlerinden taşıp beni uyaracak bi sağduyuyu da,
tesadüfe bakın ki,
almamışımdır yanıma..
O gün neyi evde bırakmak istemişsem,
onu evde bırakırım..
 
"ben kendimi tanıyorum" diyebilen insanlara,
gözlerimi kocaman kocaman açıp,
şaşkın bakışlar fırlatırım..
Çünkü "tanıyabileceğim" tek bir benlikten yoksunumdur..
O yüzden aynanın karşısına geçtiğim zaman,
kendime en sık söylediğim cümle şudur
"sen var ya seeeeennnn"
Kendimden tırsarım da ondan..
"hafif başımı okşayayım da,
kendime fazla zarar vermeyeyim" dir,
bu cümleyi kendime tekrar etmemin altındaki sebep..
 
Bazen pısırıklığım yüzünden,
yanımdan geçip gitmesine izin veririm en büyük fırsatların
Bazen de herşeyin üzerine atlamak,
en ufak şansı değerlendirmek,
herşeye birden sahip olmak isterim..
 
İşbu sebeplerden,
önümüzdeki günlerde nasıl davranacağımı bilememekteyim.
 
Bu yüzden size bi uyarı yazısı geçeyim dedim..
 
YAZIDAN ÇIKARTILACAK SONUÇ : Zincirlerimden koptum,
çok pis geliyorum..
 
YAZININ BABA FİKRİ : Bana güven olmaz!!!