2.01.2010

gerçek mutluluk...


şöyle hak ettiği gibi büyük bir selam da mı çakılmayacaktı yani 2009’ a?
amma yaptınız.
tabii ki bir veda yazısı yazacağım ona..

doğduğumdan beri ilk kez,
bir yıl için nankörlük edemeyeceğim.
2009’ un hakkını yiyemeyeceğim.

çünkü bu yılın bir çok noktasında,
" gerçekten mutluyum " diyebildim.
kesintisiz, saf, neredeyse elle tutulacak kadar yoğun mutluluğu deneyimledim.
hayatımın en önemli yıllarından birinin ardından,
rahatlıkla Ertuğrul Özkökvari şu cümleyi kurabilirim:
" yeah, that was a good year baby! "
diyebilirim.
( 20 yıllık yayın yönetmenliği hayatına İngilizce bir cümleyle veda etmek nedir,
ne değildir,
ona daha sonra değineceğim )

birincisi,
belki de en önemlisi,
Paris’ e gittim.
bebekliğimden beri hayalini kurduğum yere..

tüm ömrüm boyunca,
annemler ne zaman yurtdışına gitse " ben sizinle gelmeyeceğim " demiştim,
Fransa’ yı, İspanya’ yı, Mısır’ ı, Fas’ ı, Tunus’ u, Dubai’ yi, Uzakdoğu’ yu görmeyi reddetmiştim.
yıl içinde zaten az sayıda olan tatillerimi annemlerle yurtdışında geçirmek istemediğimden,
ben sevdicekle İstanbul’da kalırım diye direttiğimden,
" ben dünyayı ilk sevdiğim adamla göreceğim " krizlerimden,
bir türlü denk getirip, kafamda " büyülü " tahtına oturttuğum yerlere gidememiştim..

bunlardan belki de en önemlisi Paris’ ti benim için.
çocukluğumdan beri içimde büyütmüştüm çünkü,
kulağıma en güzel gelen dil Fransızcayı bu şehrin fon müziği diye düşünmüştüm,
Fransız filmleriyle ve Edith Piaf’ ın sesiyle dolu bir yaşam sürmüştüm.

ve sonunda istediğim şekilde Paris’ e gittim.
yani sevgilimin eli elimde,
mutluluk kıvılcımları içimde,
ardımızla koca bir grup ve bilgili bir rehberle.
Avrupa notlarında uzun uzun anlattığım için yeniden detaylara değinmeyeceğim,
ama ben Paris’ i çok sevdim!
döndüğüm günden beri Sadri Alışık tarzı aşk acısı çekmekteyim,
canım şehrimi uzaktan izlemekteyim,
rüyalarımda Paris’ e gitmekteyim.
hatta çıldırdığım bazı günler " O’nu hiç görmesem daha mı iyiydi acaba? " diye bile inledim.
ama her seferinde " bin kere daha yanarım sana canım, gördüğüme sevindim " diyebildim.
topraklarından ayrıldığım ilk dakikadan şu ana kadar hep özledim, özledim, özledim.
sana kalbimde yeni randevular yazdım, yine görüşeceğiz, Paris, sevgilim..

aynı zamanda Brüksel’ e, Brugge’ e, Lüksemburg’ a, Köln’ e, Amsterdam’ a gittim.
hepsinde ayrı ayrı " hayatımın en güzel günlerinden biriydi " dediğim zamanlar yaşadım.
gezdim, keşfettim, eğlendim.
yazın da Bodrum’ da güzel, dilendirici bir tatil geçirdim.
daha önce gitmediğim koylara gittim, Gümüşlük’ te balık yedim, okumak istediğim kitapları bitirdim,
yüzdüm-güneşlendim-dans ettim.
minnettar kalmama yetecek kadar iyi zaman geçirdim.
10 gün sonunda tek bir derdim vardı: kedimi çok özlemiştim.
acil İstanbul’ a telefon açıp annemden bana Arthur’ un resimlerini çekip göndermesini istedim,
son gün o fotoğrafı öpüp koklamakla yetindim.

ve ve ve yine bu yıl, aklımda hiç olmayan bir işe giriştim,
kalkıp krediyle ev aldım.
10 yılda zor ödeyeceğim koskoca bir yükün altına imzamı attım.
ama bu sayede hayatta ender tadılacak zevklerden birini tattım.
öyle babama filan değil,
bana ait olan,
kendi evimin tapusunu,
üzerinde benim resmim ve ismim olan tapusunu elime aldım.
kiradan çıkıp kendi evime taşındım.
yepyeni ve sıcacık bir yuva duygusunu tattım.
hala öyle doyamadım ki,
her iş çıkışı bir an önce evime kavuşma telaşındayım.

aileye yalvarma yakarma sonucu bize bir de araba aldırdım.
kırmızı, küçük rahat bir şey işte..
Avatar’ ı izlediğimizden beri Toruk Macto diyoruz kendisine.
ve seviyoruz kendisini düzeysizce.

ben de haliyle " iyi bir yıldı " diyebiliyorum 2009 için düşününce.
elbette kötü günler de geçirdim.
bir kere bu bahsettiğim şeylerden hiçbirini pat! diye elde etmedim.
hepsi için çalıştım, didindim.

ev baktığım dönemde belki 3 ay hiç dinlenmedim.
çalışmadığım her dakikayı sokak sokak gezip ev aramakla geçirdim.
birbirine epey uzak en az 5-6 semti didik didik ettim.
sonra banka süreçlerinde defalarca gidip geldim,
tapuda, Telekom’ da, İgdaş’ ta sıra bekledim.
doğalgaz geç açıldı, evin su tesisatında sorun çıktı, Digitürk sistemi 2 hafta boyunca rayına oturmadı,
halılarım iyi yıkanmadı,
perdelerimin dikilmesi uzadıkça uzadı.

kalbimde daha doktora gösteremediğim ve
aylardır süren bir ağrı peydahlandı.
ailemden para istediğim her konuşmada kalbim daha da sıkıştı.
bir dönem hayat çok ağırlaştı ve üstüme çullandı.
" galiba olmayacak, yapamayacağım " dediğim zamanlar geçirdim.
üzerine bir de sinir krizleri geçirdim.
ama çok şükür ki şu gün,
şu ana geldim.

her şeyden önemlisi yaz başında büyük bir acıyla test edildim.
bana çok düşkün olan ton ton babaannemi kaybettim.
her cenaze sonrası olduğu gibi,
geride kalmanın ne demek olduğunu sorguladığım günlerden geçtim.

ama yaşamla ölüm hep birbirini kovalıyor derler ya,
birkaç ay sonra bu kez yeni bir yaşamın doğuşuna şahitlik ettim.
sevdiceğin kardeşi anne oldu ve çocuğun ismini ben verdim.
sanki daha doğmadan o minik mucizenin ismi belliymiş de
ben sadece bunu dünyaya deklare etmekle görevliymişim gibi hissettim.
bir gün telefonda " Ozan " dedim ve kabul edildim.

2009 bitiyor ve ben artık 1 yıl önce olduğum kız değilim.
önümdeki yılın bana neler getireceğini bilmiyorum ama yine değişeceğimden eminim.
belki gelişeceğim belki olduğum yerden geriye gideceğim.
ama ölünceye kadar,
2009’ un benim hayatımda " iyi bir yıl " olduğunu bileceğim.
ve bu günlerimi hatırladıkça gülümseyeceğim..

sevgiler derinden efendim..:))