5.03.2007

NELER GEÇTİİİİ KİMBİLİİİİRRR BAŞIMDANNNNN...


Ben cumartesi,
pası size atıp gittikten sonra,
neler yaptınız bakalım sevgi pıtırcıklarım?
Bakınız bendeniziniz neler yaptım..

Cumartesi işten çıkınca,
sefkiliyle buluşup önce Mc’te bir şeyler atıştırdık,
sonra da Jim Carrey’ nin oynadığı "23 Numara" ya gittik..
Şimdi 23 numara için ne diyeyim bilmiyorum..
Güzel film,
sıkılmadan da izleniyor..
Okuduğu bir kitap yüzünden,
23 sayısına kafayı takan bir adamı anlatıyor..
Kitaptaki bölümleri anlatan sahneler,
çekimler,
renkler filan güzel,
Konu da bir yere kadar insanı merak ettiriyor...
Ama işte o "bir yer" den sonra film,
insana sanki basit bi şeymiş havası veriyor.
( en azından bana verdi )
Yani ne biliyim,
- çoğu filmde olduğu gibi -
sonu yine öyle aman aman,
çok muhteşem bir finale bağlanmadı..
Daha önce pek çok filmde karşılaştığımız sonlardan biriydi işte..

Galiba beni en çok filmden soğutan şey,
"katil kim?" sorusunun gerçek cevabı verilinceye kadar,
neredeyse komediye vardırılmış derecede
herkesten şüphelenilmesiydi..
Gerçek suçluyu bulana kadar,
o kadar çok "tamam çözdüm katil sensin!" durumu yaşandı ki;
dedim ya,
bir yerden sonra bana komik gelmeye başladı..
Aslında sevgilim beğendi..
"bence çok iyi film" filan dedi..
Yani belki siz de çok beğenebilirsiniz..
Farklı kişilerden,
farklı tepkiler alması muhtemel bir film kısacası..
Bana ancak "ehh işte" dedirtebildi..

Filmden sonra Ada Kitap’ a gittik..
Ben bi kitap aldım,
- kitaptan sayarsanız -
Max Allan Collins’ in,
Günah Şehri..

Bu aralar,
biraz daha hafif bir şeyler okumaya ihtiyacım vardı..
Çünkü bir süre önce,
Oğuz Atay / Tutunamayanlar’ ı aldım,
tam onu okurken,
bi kitapçı gezisinde Adrian Berry’ nin Sonsuzluğun Kıyıları kitabına takılıp ona zıpladım,
onu bitirinde Amin Maalouf / Doğunun Limanları’ nı da araya sıkıştırdım,
Ardından Tutunamayanlar’ ı bitirdim..
( üzerinde daha sonra uzun uzun yazacağım muhteşem bir kitaptı.
tam bi tutunamayan olduğumu da anlamış oldum bu sayede. )

Eee şimdi ufak bi "rahatlama arası" na,
küçük bi polisiye kaçamağına izin vardı gözümde,
ben de o hakkı kullandım
( nasılım? )

Sonra tabii ki Ekvator’ a gidip,
yemeklerimizi yiyip maç seyrettik..
( GS - BJK )
Her zaman ki gibi ben sinir oldum,
bıraksın bunlar bu işi dedim,
artık takip etmeyeceğim maçları filan diye atıp tuttum.
Özellikle Gerets’ in intiharı çağrıştıran kadrosu,
beni bi isyandan alıp
diğer bir isyana sürükledi.
Böyle bir maçta,
sezon başından beri doğru dürüst oynamayan,
ne kadar gereksiz - lüzumsuz - formsuz adam varsa doldurmuştu sahaya..
Çileden çıkmaktan başka bir şey gelmedi elimden..
Göz göre göre yenildik..

Pazar günü doğrudan kendimizi Profilo’ ya attık,
Ee yağmur yaaayodu yaneee lütfaaaannn..
Ne işimiz vardı sokaklarda..
Hemmen Arby’ sten Beef’n Chedarlarımızı yedik,
sonra da sinemaya aktık.
Will Smith’ in Pursuit Of Happiness filmini izledik.
İşte benim beğendiğim film de bu oldu sevgili okuyucu..
Gerçek hayattan alınmış senaryosundan tutun da,
80’li yılları tam anlamıyla yansıtan atmosfere,
oyunculuklardan,
müziklere kadar herşey çok iyiydi..
Etkilenmemek,
dokunaklı sahnelere kendini kaptırmamak adeta imkansızdı..
Ben de uzun bi süre kendimi tuttuktan sonra,
kilise korosunun şarkı söylediği bölümde,
dayanamadım
ve dolan gözlerimden bir damla yaş aktı.
( sol gözümden )
Ki bu benim için epey bi ağlamak sayılır..

Kısacası düşünmeden tavsiye ediyorum bu filmi size..
İzlediğinize üzülmezsiniz..
Ama izlediklerinize üzülebilirsiniz..
Bütün parasını yatırdığı işi,
fiyaskoyla sonuçlanınca,
parasız kalan,
karısı tarafından terk edilen,
çok sevdiği oğluyla yapayalnız,
önce evinden atılan,
daha sonra kaldığı 5. sınıf otelden de atılan,
diğer yanda parasız çalıştığı stajyerlik işinde başarılı olmaya çalışan bir adamın,
çoğumuz tarafından
"ben düşmem canım bu durumlara!" diyerek seyredemeyeceği hikayesi..
Çünkü hayat hep,
en ufak bir yanlış adımımızı bekler,
en küçük boşluğumuzu yakalar
ve bizi bir anda hiçliğe sürükler,
ki bence film bunu anlatıyor en çok..
Diyor ki:
Böyle bir duruma düşmeniz çok olası..
Önemli olan soru şu;
düşerseniz ne yaparsınız??
Diyorum ya,
izleyin bence..

Filmden sonra,
bu sefer FB - Sivas maçını seyrettik.
Üzülme ve kızma sırası sevgilimdeydi bu kez
( laf aramızda galibiyeti kaçıran taraf Sivas’tı bana göre )
Maç sonrası da evlerimize gittik.
İşte bir haftasonu daha,
böyle bitti ey okuyucu!!!


2 yorum:

KemiKtozU dedi ki...

Meee ben geldi :)
Renkli akıcı sade ve günlük tadına..Seni bana okutan bu sanırım..
Tutunamayanları iki yıl önce okumuştum..
Yazını bekliyorum..İki filme de uzağım , başka filmlere bakıcez artık.. :)
Kolay gelsin..
Ha bi de çok basit bi cevabı olabiler ama sol alttaki resmi çıkaramadım ben..Ne ki

alpernatif dedi ki...

Şimdi her tarafı yorum bu yazının
Tutunamayanları ömür yeter ise sürekli oku
Her okuyuşta farklı yerinden tutunama
23 no merak edilmiyor
Smith merak ediliyor
Hayatı hep kötülüğünden yakalama
Ve hepsinden önemlisi
Hoy löy löy löy löy löy
Fenerbahçeeeeeeee