16.09.2008

hadron, masumiyet müzesi ve ev....

çarpıştırmayın kardeşim şu protonları!
artık “ saykolojik “ midir,
gerçek midir bilinmez,
şu hadron çarpışması başladığından beri,
sağlığım bir türlü düzelmedi.
geçen hafta 2 gün rapor aldım,
hastahanelik oldum,
serum yedim,
sevdicek işyerinden koştu da geldi başıma.

doktor:
neden yavru kedi gibi masum masum bakıosun? dedi.
midem bulanıyordu çünkü,
ateşim vardı,
hastaydım.
bir de ensemi kaplayan bir ağırlık,
sanki başımın üzerine 15 kg.luk demir ağırlık koymuşlar,
o vaziyet!
kafam kalkmıyor,
içim sıkılıyor!

hoooop bir de evde akrep buluyorum.
bildiğin,
kapkara,
insan sokan tiksinç akrep,
bahçesi filan olmayan,
komple betonarme sokağımızdaki,
tamamen çiçeksiz - bitkisiz - rutubetsiz evimizde,
yani istanbul’ un göbeğindeki bir apartmanın 4. katında,
buzdolabının önünde bir akrep!

üstelik hazret ne hikmetse bana görünüyor!
hayır belki sevdicek bulsa ben görmeden,
ortadan kaldırsa sessiz!
güzel olacak ama olmuyor,
ben buluyorum,
sefkiliyi uyandırıyorum,
kalkıp eziyor terlikle,
ama ben fena oluyorum,
dolapları çekiyoruz gecenin 2’ sinde!
hala da tedirgin oluyoruz ama
başka bir tane daha buluncaya kadar evi ilaçlatmıyoruz,
bir “ istila “ söz konusu olmayabilir zira,
münferit bir akrep olabilir kendileri,
evde her tarafa yüzünü gözünü süren,
koklayan,
yalayan bir kedi var sonuçta.
ya ilaçtan etkilenir de ona bir şey olursa?!

protonların henüz çarpışmamış,
hızlanmış halleri bi de bu!
dengem resmen alt üst oldu.
sadece ben değil,
dünya da bir tuhaf hallerde.
5 gün içinde 3 şiddetli deprem oldu,
bi uçak kazası yaşandı,
bir adet de gemi battı!
( ayrıca febe ve gs puan kaybetti,
bjk - ts yenişemedi :) )

tüm bunlar,
cahil cühela laflar biliyorum.
biz de okuduk kuantum fiziği,
kimya,
matematik,
biyoloji..
hatta kimse üzerime öyle bir vazife vermediği halde,
küçük yaşta izafiyet teorisi kitabının tamamını yalayıp yuttum.
bilmez etmez bi insan parçacığı değilim yani,
ama bu kadar tesadüfe de yuh denir hani!

ayrıca şu melekler ve şeytanlar kitabının beynimize doldurduğu bi dolu deli saçması,
korkutucu kara madde
ve “ felaket “ senaryolarına verdikleri desteği
AİHM’ de açtıkları davalarla taçlandıran fizikçiler.
( hepsi mi aptal? )

“ bir sinek vızıltısı kadar etkilemez bizi “ diyenler de diğer taraftan gülümsemekte.
biz kafası karışmış,
bu daha önce gerçekleştirilmemiş olayı,
kafasındaki az buçuk bilgisinin üzerine oturtmaya çalışan sıradan ölümlü insanlar ise orta yerde!

tam altımızda,
yerin dibinde bir şeyler gerçekleşmekte,
ama ne?
bize anlatılanların ötesinde ne?
bilinmemekte!
bir taraftan da “ bi şiycikler olmaz “ açıklamalarına deliler gibi güvendiğimiz CERN’ in bilgisayarları çatır çatır hacklenmekte
ve kendileriyle hackerlar tarafından dalga geçilmekte.
- bugünleri (de) mi görecektik? -

bir de uykularım kaçtı ona yanıyorum.
gündüzleri şirket koridorlarında uykusuzluktan sürünen ben,
geceleri katiyyyyen uyuyamıyorum!
3 gündür 2’ lere kadar filan masumiyet müzesi okuyorum.
iyi de gidiyorum.
olumlu düşüncelerimi üst üste koyup,
kitap bitince aktarmak üzere biriktiriyorum.

orhan pamuk’ a pek bayılmam o ayrı.
ama kitap yazdığında okurum o da ayrı.
çünkü yazarların karakterleriyle eserlerini karıştırmamayı becerebiliyorum ben.
değil Orhan pamuk,
dünyanın en kötü insanı,
pırıl pırıl bir edebiyat eseri koysa ortaya,
onu da alır okurum,
çünkü okumak değerli bir şey.

hem çok çok daha solak takıldığım yıllarda,
karşı görüşte kim varsa onların kitaplarını da bulur okurdum ben.
karşındakini tanıyıp ne dediğini bileceksin ki,
ona göre laf yetiştireceksin!
bilmeden sallayanın sonu hüsran olur münazara zamanlarında!

hileli hurdalı,
bol yalan açıklama salçalı filan dense de,
bu adam bu ülkede Nobel almayı başardı.
sonuçta bugüne değin daha büyük Türkiye düşmanları,
Türkiye için ağzına geleni söyleyen,
bin kat daha aşırı söylemciler vardı,
onların hiçbiri neden hiçbir prestijli ödülü kazanamadı?

yazdıklarınız sağlamsa
ve dünya üzerinde belli bir büyüklükte insan üzerinde etki sahibiyse ancak o zaman konuşmalarınız güçlenir.
yoksa ortaya çıkıp ermeni soykırımı nutukları atan,
etkisiz ve silik bir insan olsaydı,
dünyada kimse söylediklerini takmazdı.
en saçma şeyi bile söylerken,
ciddiye alınıp sarsıcı yankılanmalar yaratabiliyorsan,
güçlüsün ve bu gücü kazanmak için iyi ürünler ortaya çıkartmışsın demektir.
ya da bence bu.
( şimdi de sanki orhan pamuk’ u savunuyormuşum gibi oldu.
savunmuyorum oysa. )

haftasonu cuma ve c.tesi olmak üzere arkadaşlarımız geldi.
oyunlar oynandı sohbetler edildi.
c.tesi bizim kedi 3 haftadır hep yaptığı gibi veterinere gitti,
bu haftasonuysa son kez gidecek.
yavru çünkü kendisi
ve aşılarının tamamlanması gerek.
1. ve 2. karma aşısı,
pire damlası,
kist aşısı,
lösemi aşısı yapıldı.
bir tek kuduz aşısı kaldı.
bunların hepsi bir anda yapılmıyor,
arada zaman geçmesi gerekiyor,
bu sayede her c.tesi Nişantaşı’ na taşınıldı.
taksilerin içinde trafikte kalındı.

ama sevmek de tam böyle bir şey işte.
ve “ hayvan aldım “ diyip,
minicik canları sağa sola atmak feci bi şey!
bense gözünün içine bakıyorum hala.
maması önünde,
suyu arkasında walla!
kum temizliği,
oyuncağı,
sevilmesi,
tüylerinin taranması derken epey vakit alıyor bittabi!
fakat dediğim gibi,
sevmek lazım önce!

biz de seviyoruz.
kedimizi evin en önemli konusu yapıyoruz.
onu izliyor,
onu konuşuyoruz.
arada DVD izliyor,
play station oynuyoruz.
işe gitmediğimiz her anı mutlu geçirebiliyoruz.
bu nedenle sabahları evden biraz zor çıkıyoruz.
özellikle Arthur arkamızdan ağlarken,
kendimizi evden kazımak zorunda kalıyoruz.

ben şimdlik bu sakin
ve dingin salınımları seviyorum.
sadece bu anlar daha çok olsun,
daha geniş yaşayayım,
daha büyük bir huzur içinde,
bulutlarda dolaşayım istiyorum.

çok şey mi ki ziyaretçi?

Hiç yorum yok: