16.02.2007

BEN BÖYLE OLMAYACAKTIM...


İş hayatının sıkıcı bir şey olduğunu
çok önce fark etmiştim aslında..
Hep bu yola girmemek için direnmeye çalıştım..
Konservatuara gitmek istiyordum,
tiyatoracı olacaktım bendeniz,
evet bildiniz,
maskem de hazırdı zaten..
Ve "patı yüzüne bir kere süren bir daha çıkaramazdı" ya
işte ondan olmak istiyordum ben de,
ucundan kıyısından bulaşmak istiyordum bu güzel işe..

Ayrıca kendimi bildim bileli yazıyordum,
gece yatarken bile baş ucuma kağıt koymacasına hem de..
Elimde kalemle uyuyordum çoğu gece...
Hem de böyle zırvalar değil, adam akıllı,
dişe dokunur şeyler yazıyordum,
- en azından bu yolda verdiğim çaba,
görülmeye ve övülmeye değerdi –

Yaz akşamları,
balkona çıkıp,
radyo eşliğinde sabahlara kadar yazmaktan tutun da,
ders arasında defter arkasına sıkışan karalamalara dek,
her tarafa bulaştırıyordum içimdekileri..

Karanlık bir umutsuzlukla
ve simsiyah giyinilirdi o zaman,
kulağında walkman,
( illaki hard rock ya da death metal )
hafif kambur yürürdün,
siyah oje sürer,
kurukafa yüzük takardın
- tabii her parmağa ayrı bir tane -

ben neymişim be!!
bile diyemeyecek kadar
kafası karışık ve
kitapların arkasına,
"kaos kaos" yazıp,
sonsuz daireler çizen
bi kızdın işte topu topu..
Müzik dinledikçe aşık olup,
aşık oldukça yazıp,
yazdıkça müzik dinleyip,
müzik dinledikçe aşık olup,
aşık oldukça yazıp..... diye gidiyordu hayatın..
( - kendi kendinle 3. bi sahıstan bahseder gibi konuşmayı bırak
- tamam )

Kısacası kafaya koymuştum,
"kreatif" bi iş yapacaktım,
sabah dokuz akşam 5 çalışamazdım..
( zaten Türkiye’de 5’ te çıkmak diye bir şey olmadığını,
sabah 8 akşam 7 çalışıldığını bilmiyordum o zamanlar )
Hissediyordum,
ruhumu bunaltırdı böyle bir iş..

Ya tiyatrocu olacaktım
ya da bir odaya kapanıp yazmayı seçecektim...
Orhan Pamuk Nobel konuşmasında demişti ya,
"bazı insanlar eve kapanıp yazmayı seçer" diye,
ben de öyle olacaktım işte...
Ama bu ülkenin
eve kapanıp yazı yazarak para kazanılamayacak bir ülke olduğunu çabuk anladım
( bravo bana )

Ailem de,
"tiyatrocu olursan aç kalırsın,
sürünürsün.
Önce mesleğini kazan sonra hobi olarak yaparsın bu işleri" buyurdular..
O yüzden konservatuar işi de yattı tabii..
Diyeceksiniz ki neden karşı gelmedin?
Neden istediğin şey için diretmedin???
O yaşta bazı şeyler insana daha büyük ve önemli görünüyor..
Ailemi karşıma almayı,
parasız pulsuz tek başıma okumaya çalışmayı seçemedim..

Onun yerine gidip iktisat okudum..
4 koca yıl ekonomi biliminin incelikleriyle donatıldıktan sonra,
Finans ve Muhasebe hayatına adım attım.
Haftanın 6 günü çalışmak,
hem de günde 10 saat çalışmak
ve gidiş - geliş toplam 3 saatimi de yollarda geçirmek
suretiyle ruhum yavaş yavaş öldürülmekte..

Bir zamanlar,
içine sonuna kadar batmış durumda yaşadığım sanattan,
yazmaktan,
herşeyde bir incelik bulmaktan her gün biraz daha uzaklaşıyorum..
Artık "kendi istediğim şeyleri"
ancak fırsat bulduğum zaman yapabiliyorum..
Herşeyi küçük aralıklara sığdırmaya çalışıyorum,
sanki her gün biraz daha,
bunalımın içine doğru sürükleniyorum,

Sezdirmeden "beni ben yapan şeyler" i
yiyip bitiriyor hayat..
Hep anlatılan çarkın,
diğerlerinden farksız dişlilerinden biri oluyorum,
törpüleniyorum..

Bu döngüyü kırmak için de,
hiçbir şey yapamıyorum..
- çünkü kendi paramı kazanmazsam,
yapmak istediğim başka bir sürü şeyden vazgeçmek zorunda kalıyorum -
Ömrümü böyle harcarsam,
ölürken "boşa geçti bütün zamanım" diyeceğimi düşündükçe,
daha da çok üzülüyorum..

Depresyon da değil,
bilinçli bir sıkıntı ve çırpınış içerisinde,
ama hala aynı hayatın içinde kalarak,
gidip geliyorum aynı yerlere..
Sanki çok yazık oluyor bana..
İşin kötüsü,
bunu tek önemseyenin de sadece ben olması galiba..


5 yorum:

KemiKtozU dedi ki...

Önemsemeden geçtim..
Kimse farkında da diildir..
Anlatmak istesen içinden geçenleri de sanırım anlamayacaklardır..
"Bu mudur " diyeceklerdir..

Buralarda rastladığım senin gibi yoğun çalışan tiyatro aşığı bi hanım vardı..
Akşamları gidiyodu amatör bi tiyatroya..Bi de pazarları..
Gittikçe gelişti..Zaten yetenek te olunca..Yol aldı uzunca..
Çok sıkıntılı belki..
Ama çok istenirse..
Neden olmasın ?

alpernatif dedi ki...

deneeeeeeee
Vazgeçmeeeeeeeeeee

hussoloji dedi ki...

Sanırım bu yoruma en iyi başlık bu olurdu... İnsanlar hayallerinin peşinde koşmaktan vazgeçtikleri anda belki de kaybedişin ilk aşaması başlar. Sinema okuduğum için birçok arkadasım da aynı durumu gözlemledim ben şu anda sinema ile ilgisi olmayan bir sektördeyim ama hayallerinin peşinde koşan ve "birgün yönetmen olacağım" diyen arkadaslarım kazandı mı? Hayır!
İyi noktalara gelip de gözümden kaçırmış olabileceğim isimler var mıdır diye bakıyorum ama sanırım yok...Hepsi kamera arkasında , setlerde yokolup gidecekler...Uzun süre ben de set ortamında ve bu sektörde bulunmamdan dolayı açıkcası Türkiye'de sanat ve sanatçılığın bazıları için malesef kolay bazıları için de çok zor! olduğunu düşünüyorum...

Bu nedenle hayallerinin peşinde koşmamakla belki iyi eyyin belki de kötü...Bunu zaman geçtikçe anlayabilirsin sanırım...
Saygılar...

memurdostu dedi ki...

Böyle yazınca senin için üzülüyorum.

Memur ol kardeşim.

Bizde bir İdari Mali İşler Daire Başkanı var.

O da iktisat mezunu.

Hemde açıköğretim iktisat.

Kendisi bayan ve çok havalı biri.

Her neyse Hayatgibi gir KPSS ye sen akıllısın kazanırsın.

Sonra kamuda bir daire başkanı olursun.

Mesain 09-17 gibi olur.

Daha rahat olur hobilerin için zaman ayırırsın.

Bir düşün bunu

Adsız dedi ki...

Aslında çözüm basit.
İçindeki potansiyelin şu an yaptıklarından kat kat fazlasına yetebilir durumda olduğunu farketmen gerekiyor.
KemikTozu'nu ve Alper'i tekrar ediyorum yani.

-caglar