9.10.2008

tatilde tatlılıklar ve köprüler..


benim yaşadığım başka..
herkesinkinden farklı,
fazla,
hepsinden çok.
benim aşkım en büyük,
benim psikolojim en derin,
benim hayallerim en yüksek diye diye hep istisnai bir yerlere oturturuz ya kendimizi.
- bilinçli ya da bilinçsiz-
bu kez öyle olmayacak benimki.
bayram tatilinden kısaca söz edeceğim size.
farklı değildi,
derin değildi,
ne bileyim bi alpernatifin macaristanı değildi
-sonunda köprü vardı ama,
herkeste bazen köprü var,
şehir ayırt etmeksizin-
herkesinki gibi bir tatildi işte.
eğlenceliydi.

aslında tam anlamıyla uzun bile denemezdi,
cumartesi ve pzt çalışmıştım zira.
bencilce “ şanslı “ sayılabilecek tek yanı ise
hem benim annemlerin –Kemer-
hem sevdiceğin ailesinin –Şarköy-
tatilde oluşlarıydı.
ablamlar anneannemlerdeyken,
biz de oraya gittik,
böylece bayram ziyaretlerini tek vuruşta bitirdik.
- pek iyi -

yoğun istek üzerine kediyi de yüklendik.
burdasaklanıyorum’ un çerçeyinin yolculuk maceralarını okuduktan sonra,
“ seyahat “ imiz sadece istanbul’ un 2 yakası arasında geçecek de olsa,
korku vermişti bana.

neyse koyduk beyefendiyi taşıma kabına.
misafirlik temiz kumunu,
mamasını,
oyuncaklarını da attık taksinin arka koltuğuna,
sessiz sorunsuz vardık yolun sonuna!

fakat dakika 1 gol 1,
bizim pabuçlar damda!
arthur kucaklarda.
yok efendim bu kesinlikle kedi olamazmış da,
kendisi “ öte “ bir yaşam formuymuş da,
bu kadar tatlı olmaya hakkı yokmuş da!
ne laflar işittik.
bu arada tabii envai çeşit
-abartmıyorum-
yemek yedik.
uzun uzun sofrada sohbet ettik.
sonra anneannemle ben musiki bile icra ettik.
masadakiler de katıldılar.
kedisiyle medisiyle,
bayağı “ ah o eski bayramlar “ tadında bir akşam geçirdik.
eve döndüğümüzde daha bi huzurlu,
daha bi aile gibiydik.

diğer günler için detaya girmeyeceğim,
arkadaşlarla görüşme,
gezme,
evde mayışma şeklinde 2 günü zor geçirdik.
tabi sürekli çalışmaktan,
evde vakit geçirmeye alışık değil bünye(ler)
2 genç evde uzun süre kalırsa ne yapacaksa onu yaptık biz de,
kalktık play station 3 aldık.
aslında PS2 vardı,
idare ediyorudk,
futbol oynuyorduk filan,
ama dedim ya,
3 günde kudurduk işte.

80 GB’ lık konsol,
çift Dual Shock kol,
2 tane de oyun
( GT5 ve Heavenly Sword )
eşliğinde teşrif etti evimize.
bir anda koliler,
ufak poşetler,
kılavuzlar filan etrafa saçıldı,
arthur da hepsini tek tek elledi,
kokladı,
PS3’ e tüylerini yapıştırdı.
yapma etme demelerimize aldırmadan eve yeni giren bu “ şeyin “
önce o keyfini çıkardı.
sonra da biz tabii.

mütamediyen,
alacak hiçbirşeyimiz olmasa bile,
düzenli turlar attığımız Teknosa vb yerlerde,
devamlı gördüğümüz,
bir türlü almayıp sadece,
“ abi görüntüye bak yaaa “ diye inciler döktüğümüz “ şey “ evimizdeydi işte.
tam anlamıyla başına çöreklendik,
cuma cumartesi sabah 5’ lere kadar
-abartmıyorum-
oyun oynayıp şenlendik.

pazar günü son gündür deyip sevdiceği dışarı çıkardım sonunda.
biraz alışveriş yaptık.
bowling oynadık.
arkadaşları çağırıp evde GS ve FB maçlarını izledik.
4-1’ lik Kayseri zaferine canlı tanıklık ettik.
kediyi sevdik.
PS3’ le pek elleşmedik.

gece oldu sonra.
korkunç gece.
en zor gece.
“ son “ gece.
yemin ediyorum,
1 dk bile uyumadan taş gibi yattım yatakta.
sabah da saatin alarmı filan çalmadan kalktım.
uyumadığıma göre ne için çalacaktı ki?

tüm gece o gel-git köprüsünde geçti işte.
her şeyi bırakıp,
yollara çıkıp,
gezerek,
keşfederek,
özgürlüğü ta içimde hissederek devam etmek istedi ruhum bütün gece.
bütün işlerden ve sorumluluklardan koparsam,
hayatımda bir daha hiç yaşanmayacaktı “ son gece “ .
“ yarın iş var yaaaa “
ya da “ yarın şu, bu bi de öbürü var “ olmayacaktı bir daha.
bunun üzerine dünki yazı çıktı işte.

bunları yazmak da bugüne kaldı.
iyi oldu belki de.

Hiç yorum yok: