21.10.2008

geçti...

yeminler edilerek karşılanıp,
ağıtlar yakılarak uğurlanan bir haftasonu daha!
bu günler,
size ait olduklarında öyle çabuk geçip gidiyorlar ki!
- çalışma günlerimiz bize ait değiller bittabi -

kimlerin hayatında,
kimbilir neler gerçekleşmedi ki.
ama dönüp baktığınızda söyleyebileceğiniz şey sadece
“ kuş gibi uçup gitti “.

cumartesi sabahı sanki sadece 1 an öncesi gibi.
haftasonu önümde upuzuuuun biçimde duran çekici bir vaat,
yapılacaklar ve asla yapılmayacaklar içimi sıcacık ısıtmakta ama kalkmak istemiyorum.
saat 13:00 oluyor bu arada.
sefkili çoktan kalkmış tabii,
kediyi kapmış dalıyor odaya:
- bak sana kimi getirdim!

“ normalde “ arthur giremiyor yatak odası ve mutfağa.
en azından 1-2 mekanı “ hijyenik “ tutacağız ya!
sanki bütün gün ağzından öpüp durmuyoruz kediyi,
“ bebeğimizzzzzzzz meleğimizzzzz “ diye koynumuzda tutmuyoruz,
mutfağa sokmadın bitti bütün probler di mi,
bizdeki de kafa!
bütün aşılarını ve kontrollerini düzenli yaptırıyor olmamızın verdiği bir rahatlık var ya..
ona güveniyoruz zannımca.

kediyi kucağımızdan düşürmüyoruz,
bi an bıraksak da etrafımızda olsun istiyoruz,
aynı odada bulunmaktan hoşlanıyoruz,
bu duyguyla “ koku yapar “ falan demedik,
mama kabıyla su kabını bile salona getirdik.
ve aylar geçti biz “ aaa bak ne güzel yemek yiyor “ çocukluğuyla yavrumuzu seyrediyoruz hala.
ama o da gerçekten melek gibi ya.
güzellikler saçıyor resmen dünyaya.

neyse bu baba kucağında odaya giriyor.
sevgili akıllı tabii,
beni en önemli kozu kullanarak kaldırıyor.
çünkü likelife kedisine dayanamıyor.
agucuk gugucuk derken uykum açılıyor.
rahat rahat kahvaltı,
uzun uzun gazete okumak filan derken,
havanın kapalı olması da ekleniyor
- zaten 19:00’ da maç var -
evde kalma kararı veriliyor.
benim o an için canıma minnet.
çünkü yağmurda sokağa çıkmak benim kedi tabiatıma ihanet!

“ eskiden “ böyle değildi tabi.
haftaiçi çalışıldığından sevgiliyle ancak haftasonu görüşülebilirdi.
ve sevgiliyi görmek demek,
dışarı çıkmak demekti.
abartmıyorum,
hayatımın son birkaç yılı haftaiçi ve haftasonu sürekli dışarıda bulunarak geçti.
haftaiçi işte,
haftasonu gezmede.
şööööööööööyle bir evde oturmayı o kadar özlüyordum ki.
ama sevdiceğimi görmeden de duramıyordum.
ayrıca sosyalleşmek için de haftasonlarına ihtiyaç duyuyordum.
bu nedenle,
saç-makyaj-manikür-pedikür-bakım sayesinde dışarıya belli etmesem de.
ruhen “ exhausted “ durumda geziyordum,
- bir de “ her zaman iyi görüneceksin düsturu var tabii, evet -

evlenince ne oldu?
nihayet evde oturabilme lüksüm oldu.
evet,
belki diğer kadınlar için lüks olan dışarı çıkmaktır,
hatta “ her haftsonu gezdiriyor –köpek misin pardon?- beni kocam “
cümleleri birer iftihar sebebidir
ama benim için tam tersi.
“ kocamla “ arada bir evde oturup maç seyredebilmek,
benimki gibi
“ kurtlu “ ve “ sosyal böcek “ birine bile iyi geldi.
heleki önümüzde uzanan buzzzzzzz gibi kış günlerini düşününce,
bu konforu daha çok tercih edeceğiz gibi.

c.tesi sabahı uzuuuunnn oturmalardan ve uzuuun okumalardan sonra,
benim aklım Mamma Mia DVD’ sine gitti.
sevgili de hadi izleyelim dedi ama,
filmi yarı uykulu yarı uyanık gözlerle takip etti.
peki ben beğendim mi?
ada süper,
şarkılar süper,
oyuncular şeker,
insan başka ne ister?
senaryo filan beklenmiyor tabii.
bayram şekeri tadında bir eğlencelikti.

sonrası play station oynama,
maç seyretme,
yayılma oturma vs vs şeklinde geçti.
güzeldi.
gerçekten güzeldi.

sevdiceğe kalsa pazar günü de böyle geçecekti.
ama kısa bir süre de olsa dışarı çıkarabildim kendisini.
profilo’ ya gidip biraz dolaştık,
yemek yiyip alışveriş yaptık.
sinemaya gidecektik ama
ama istediğimiz gibi bir film bulamadık.

akşam da kedimizle yuvarlandık,
oyun oynadık
ve galatasaray’ ın trabzonu yenmesine
( 3 – 0 )
hakkını vererek sevindim ben.

sonraysa hüzünlenme evresine geçtim.
elime dergimi filan alıp koltuğa çöreklendim.
bedenimi,
saat 02:00 gibi zorlukla yatağa sürükleyebildim.
yatağa yatar yatmaz karnımda bir ağrı hissettim.
“ uyuyunca geçer “ dedim.
gözlerimi kapattım,
biraz dalar gibi olduğumda,
odada gürültüler duydum.
müzik sesi gibi bi şiydi.
kalktım.
bi baktım,
saat 7 olmuştu ve çalan telefonun alarm ziliydi!

5 sn gibi gelen 5 saatlik uykuyla gece geçip gitmişti.
söylene söylene işe geldim.
Koltuğuma çökerek “ bitti “ dedim.
gerçek zamanlar bitti.yine bekleme zamanları başlıyor şimdi..


Hiç yorum yok: