17.01.2009

sevilen.. ve merhamet edilmeyenler...

hayatımda kocamdan başka bir erkek daha var.
aşık olduğum.
uzun uzun seyrettiğim.
kapıları aralayıp gizlice ne yaptığını izlediğim.
kocam da biliyor.
ama sesini çıkartmıyor.
hatta tam tersi,
kendisini çok “ tatlı “ buluyor.
yemyeşil gözlerine,
pembe dudaklarına dayanamıyor.
üstelik onu burnundan öptüğü bile oluyor!

biricik sevgilim arthur’ dan bahsediyorum.
minik patilerine,
bembeyaz tüylerine kıyamadığım,
uyurken seyretmeye doyamadığım arthur’ umdan.
hayatımdaki yeri öyle derinleşti ki,
sözü bir şekilde döndürüp kendisine getirmediğim 2 çift lafım yok!
seviyorum,
seviliyorum ey okur!

huzurum, meleğim, beyaz rüyam diye diye okşuyorum tüylerini.
bütün günü onu özlemekle geçiriyorum.
o da usanmadan bekliyor beni kapıda.
eve girer girmez onu göreceğimi biliyorum,
seviniyorum.

ancak bazen o kadar yoğun oluyorum ki,
işten geldiğimde de yapılacak işlerim öyle çok oluyor ki,
onunla yeteri kadar ilgilenemiyorum.
ve bu hafta da o haftalardan birini yaşıyorum.
ev-iş arasında hayalet gibi gidip geliyorum.
oraya buraya koşturuyorum.
bloğa yazı bile ekleyemiyorum.

geceleri 02:00’ de yatarak ancak kendime ayırabildiğim birkaç saatimi,
kitap okuyarak geçiriyorum.
haftabaşı Irvin Yalom’ un Her Gün Biraz Yakın kitabına henüz başlıyordum ki,
annem Zeynel Lüle’ nin Ali Çavuş’ unu verdi.
bir tanesini yolda-banyoda-metroda,
bir tanesini uyku arasında, yatakta filan okuyarak,
epey ilerledim.

Ali Çavuş, Atatürk’ ün emir eri olarak Kurtuluş Savaşı yıllarında,
tam 5 sene gece gündüz yanında bulunmuş biri.
dolayısıyla anlattıkları ilgi çekici.
Zeynel Lüle, Ali Çavuş’ un torunu.
uzun zaman planlıyor bu anıları toparlayıp yayınlama işini.
sonunda da ortaya okunmaya değer bu kitap çıkıyor.
ama ben Atatürk’ le ilgili çok okuyan biri olduğumdan belki,
daha iyilerini görmüştüm diyebilirim.
fakat sade bir dille yazılmış bu ince kitabın da rahatlıkla okunduğunu,
bilmediğimiz birkaç farklı anı sunduğunu söyleyebilirim.

geçtiğimiz haftasonu Vali’ yi izledim.
üzülerek izledim.
sinema adına konuşursak, beğendim mi?
beğenmedim.
özellikle aksiyon sahnelerine başka zaman olsa gülerdim.
ama konu hassas olduğundan gül(e)medim.
ve soranlara da gidip izlemelisiniz dedim.
sinema zevki açısından değil.
bazı gerçekleri – bir kere daha – görmek açısından.
belki de hala bazı şeyler için üzülebilmek açısından.

üzülme kapasitemiz çoktandır dolu aslında.
özellikle son zamanlarda.
Filistin’ deki çocuklar için duyduğum acı tarifsiz.
kaç gündür artık ilgili haberleri izleyemiyorum bile.
fakat “ ay bu da çok üzüntülü kapat kapat, başka kanala geç! “ deme lüksüne sahip olmadığımı düşündüğüm için,
zorla da olsa bazı kanlı sahneleri seyrediyorum.

içim kanıyor.
ciddi ciddi,
bildiğimiz kan bu.
birazdan tırnaklarımın arasından sızlamaya başlayacak,
derimden fışkıracak sanıyorum.
o kadar üzülüyorum ki,
kendisine bunca zulmedilmiş bir halkın,
başka bir halka çoluk çocuk demeden bunca eziyet edebilmesini anlamıyorum.

ezilen ezmez,
attan düşenin halinden attan düşen anlar diye bilirdik çünkü biz!
kendi çocukları daha 50 yıl önce toplama kamplarına sürülmüşken,
nasıl şimdi kalkıp çocuk hastanelerini vurabilirlerdi?
sadece çocuklar mı?
ya diğer siviller?
hiçbir günahı olmayan onlarca yetişkine yazık değil mi?
peki ya gazeteciler?
BM binası?
okullar,
camiler?

savaşın bile bir centilmen tarafı vardır.
tarihte taraflar birbirlerine “ ölülerini toplamaları için “
ateşkes zamanları tanımıştır.
çanakkale’ de de bu yaşanmıştır.
1 dk önce birbirine ateş eden taraflar,
bu karar sonrası saygı içinde beklemişler,
ölüler alınırken tek kez kurşun sıkılmamıştır.
sıkılamaz mıydı?
iki taraftan da birkaç asker gafil avlanamaz mıydı?
elbette avlanırdı.
ama bu birkaç asker vuranlara savaşı mı kazandırırdı,
yoksa insanlıklarını mı kaybettirirdi?
kaldı ki orası savaş meydanıydı.
kağıt üstünde her şey mübahtı.
yine de bu kadar merhamet dışına çıkılmadı.

kadın-çocuk-sivil demeden öldürmek,
yerleşim merkezlerini rast gele yerle bir etmek,
en hafif tanımıyla soykırımdır.
bu hareketin,
tarihte soykırıma uğramış bir milletten gelmesi daha da ağırdır.

bu ağırlığı da artık benim midem kaldırmamaktadır.

Hiç yorum yok: