24.12.2008

ihanet...


trendeyiz..
önümüzde oturan çiftle ufak tefek sohbet ediyoruz..
fakat yorulmuşuz yol almaktan….

ben de yorgunluktan,
gözlerimi usulca kapatıyorum..
uyumasam da sallana sallana bir süre öyle gidiyorum….
bir süre..
o süre sonunda gözlerimi açıyorum..
!!!
bakıyorum..
benim “ sevdicek “ ön tarafta oturan kızla öpüşüyor..
gözlerimin önünde..
sırf ben uyuyorum diye!!
kızın yanındaki herif de önündeki sıra-masa benzeri şeye kapaklanmış horulduyor..
“ saflar “ derin uykudayken tilkiler iş başında yani.

bu kadar da olmaz diyorum..
insan bu kadar adi,
bu kadar şerefsiz,
bu kadar yüzsüz olamaz!
o-la-maz!
derhal ben de normalde o-la-ma-ya-cak bir tepki veriyorum:
kıza tokat atıyorum..

asla işim olmaz tokatla - kaba kuvvetle..
o yüzden ben de inanamıyorum ama atıyorum işte!
ikisi de şaşırıyorlar “ uyandığıma “ ..
bağırıp çağırıyorum ama ne söylediğimi hatırlamıyorum şimdi..
kafanızda tasarlayın, envai çeşit hakaretler..
sonra da basıp gidiyorum…

ertesi gün..
kızı buluyorum..
kıza gidiyorum…
sevdicek o kadar çok “ yanlış anladın, bi dinlesen “ diye yalvarmış ki,
acaba yanlış mı gördüm diye inanmaya başlıyorum..
kıza soracağım…
soruyorum:
- aranızda bir şey var mı?
- dün yoktu ama sen o kadar aşırı tepki gösterdin ki, bugün artık evet aramızda bi yakınlaşma oldu!

ne demekse!
bizimki kıza “ acıdı “ herhalde..
yavrum benim yüzümden ne durumlara düştü filan diye..
şimdi de “ çıkıyorlarmış “..
delirmek üzereyim!!!
en sinkaflı küfürleri savuruyorum.

sebebini de bilmiyorum.
seni istemeyeni sen hiç isteme! di mi?
benim hayat felsefem bu!
ne kimsenin peşinden koşarım,
ne “ beni neden tercih etmedi “ diye aldatanı sorgularım..
bittiyse bitmiştir,
basit..

ama içimde nasıl bir acı..
sebebini açıklayamamanın kaygısıyla da beraber…
“ ulan bu kadar mı koyacaktı “ yı kendime yediremiyorum..
bi de gözümün önünde olmasını..
uçakta bile tuvalete kapanıyorlar be!
yok,
dayanamıyorum.

sinirden yüzüm sımsıcak,
yumruklarım sımsıkıyken…
birden..
uyanıyorum..

dibimde..
yüzü bana dönük mışıl mışıl uyuyor..
normalde böyle uyumayız ki biz..
sanki uyanıp direkt yüzünü karşımda görmem bile,
bir güç tarafından planlanıyor..

ama içimdeki kızgınlık birden soğumuyor..
yavaş yavaş,
kendime az öncekinin sadece bir rüya olduğunu söyleye söyleye,
uzun bir zaman içinde sakinleşebiliyorum…

bir süre sonra da seviniyorum:
tabii ya, kıza tokat atar mıydım hiç rüya olmasa?
hele ertesi gün gidip kızı bulmak,
aralarında ne olduğunu sorgulamak?
asla!
bırakırdım gitsinler nereye gidiyorlarsa..

diyorum..
ancak şeytanın avukatlığını yapmadan da duramıyorum:
bu rüyayı ben görmedim mi?
çok çok çok derinlerden de olsa,
bu görüntüleri bilinçaltından ben çekip çıkarmadım mı?
benim içimde de ihaneti kaldıramayacak,
vahşi mi kaplan, sinirli mi dişi bir ruh var mı?
kendim hakkında “ biliyorum da söylüyorum “
diye bilmişlik ettiğim onca şey,
aslında kocaman birer yalan mı?

kendimizi tanımıyor muyuz biz yoksa hiç?
ya da ben bir rüyaya olmayacak anlamlar yükleyen tuhaf bi insan olmakla,
ruh çözümlemelerimi bu tip hezeyanlarıma dayandırmakla mı yetineceğim?

tekrar uyuyorum..
tekrar uyanıyorum..
hemen uyanınca değil..
akşama doğru,
laf arasında sevdiceğe rüyadan bahsediyorum:

- beni aldattığını gördüm şu da oldu bu da oldu rüyada bi de bu oldu..
- hadi ya alla alla..
- (gülerek) ne alla alla? kesin bi şey yapıosun da yüce rabbim gösterdi bana rüyamda..
- yok yaf.. akşam seyrettiğimiz oyundan etkilenmişsindir sen,
diyor..

görüyorsunuz..
yorumu nasıl yapıştırıyor..
bilinçaltımı ya da karakterimi sorgulamıyor..
dümdüz bir mantıkla,
cinayet filmi izlemiş olsak cinayet görecektim ona göre rüyamda,
olan bu..

bir kez daha hayran kalıyorum..
kadınlar bunca mevzunun arkasından önünden dönüp dolaşıp,
kendilerini bin bir tilkinin insafına bırakırken,
erkekler her konuyu,
ama her konuyu,
nasıl da düz bir mantıkla çözümleyip olayı hemen arkalarında bırakıyorlar..

haklarını teslim ediyorum..
ve önlerinde saygıyla eğiliyorum…



Hiç yorum yok: