13.08.2008

tatil, bodrum ve yaz hadiseleri...


birikti birikti taştı yazılacaklar lakin,
vakit nerede?
vakit bulunduğunda istek nerede?
( saygı duyarım ikisini rahatça bir araya getirebilenlere! )

neyse,
tilki döndü dolaştı,
kürkçünün kollarına atıldı işte.

izindeydim.
“ izinliydim “ yani.
istediğimi yapabilir,
gündüzleri yatabilir,
acıktığım zaman yemek yiyebilir,
keyiflenmek istediğim zaman keyiflenebilirdim.
( vayyy be! )
görüldüğü gibi modern dünyada
“ sokak kedileriyle köpeklerinin günlük yaşam kalitesine “ 2 haftalığına yükselebilmek için,
351 gün 6 saat aralıksız çalışmak gerekiyordu ama,
yine de bu bir nefes kadar kısa zaman dilimindeydim.
tatildeydim.

daha 25 Temmuz Cuma akşamı,
işyerini terk eyler eylemez,
yani hemen o akşam,
Bodrum’ a hareket ettim..
sabah da gözlerimi mavi denizine diktim..

ahhhh Bodrum..
güzeller güzeli,
alımlılar alımlısı,
son yıllarda hep ihmal ettiğim sevgilim..
mavisini,
yeşilini,
dağını – taşını sevdiğim..

“ sana geldimmm “ diye diye,
sevine sevine gittim.

fakat kağıt üzerinde “ her şey dahil 1. sınıf tatil köyü “ olan otelimize girdiğimizde
o denli keyifli değildim.
yol yorgunluğu + beklentilerin karşılanamaması durumundaydım,
ama o an bir karar aldım,
oteli,
yolu,
ıvır zıvırı takmayacaktım.
sadece bir haftalığına buradaydım
ve tadını çıkarmalıydım ( kesin! )..

2 kere tekne turu attım,
Karaada’ da,
Akvaryum’ da,
Poyraz’ da,
Kızılburun’ da,
Tavşan Adası’ nda,
buzzzzz gibi ama tertemiz,
turkuaz renkli bol tuzlu sulara daldım..
en çok daha önce görmediğim Poyraz’ a hayran kaldım,
bayıldım,
fotoğrafladım.

akşamları bazen otelde tanıştığımız tiplerle oturup bira içmekle,
bazen sahilde tur atıp Mado’ da oturmakla,
bazen bi mekana gidip tepinmekle,
bazen de FB – MTK maçı izlemekle! geçti.
annemler vasıtasıyla,
daha 2. sınıftayken tanıştığım bodrum aşıklarıyla,
aile dostlarımızla vakit geçirdim,
taa eskilere gittim,
aralıksız her yaz Bodrum’ da soluklandığımız zamanlara..

Fink’ e gidip eğlendim..
Catamaran’ a da,
White House’ a da..

Catamaran’ a fotoğraf makinesi götürmediğime pişman oldum çok,
çünkü karelere yansıyabilecek bir çok şey keşfettim.
gece 2’ de denize açılmayı da,
cam zemininin üzerinde,
altında denizi görerek dans etme fikrini de,
süper bi sürat teknesiyle karaya dönmeyi de sevdim.
sevdicekse sadece son kısmıyla ilgiliydi,
kalanına “ dejenere “ diyip geçti,
bense insanın arada sırada böyle eğlencelere de ihtiyacı olduğu fikrindeydim.

sonuçta bir haftayı bir çırpıda yedim bitirdim
ve İstanbul’ a geldim.
ama bu kısacık zamanda akepenin kapatılamamasını ( -ki üzülmedim çünkü tek hücreli gibi zaten türeyeceklerdi tekrar )
ve Güngören bombasını ( ki feci üzüldüm buna )
ve daha bir sürü şeyi,
Bodrum’ da öğrendim.
öyle ki kaç akşam haberleri izleyeceğim diye duşa giremedim,
tuzlu tuzlu banyo kapısında dikildim,
ha şuna da bakiim,
ha bunu da takip ediim derken yemek(ler)e bile yetişemedim
( hazırlanmam da kısa! bir müddet alacaktı bittabi )

sınırlarını sevdiğim istanbul’ a dönmek öyle eziciydi ki,
giderken kedi gibi tırmanıp koltuklarına kıvrıldığım feribotta,
dönüşte otobüsten inmedim bile.
selçuk’ ta yediğim çöp şiş + susurluk’ ta yediğim tost’ un
tatilde aldığım kilolarla beraber nasıl eritileceğini düşünüp uyukladım.

eve dönüp bir “ merhaba “ dedikten sonra,
annemlerin İstanbul dışında sayılabilecek
ve denize girilebilecek –diye düşünülen semtteki evlerine yol aldık.
2 gün orada kaldık.
ablamlar filan maaile aynı evde.
güzeldi,
iyiydi,
hoştu,
her akşam başka yerde yemekler yendi,
güneşin batışına karşı rakılar içildi,
fotoğraflar çekildi filan ama,
ben kirli bulduğum için,
ancak 1 kez denize girebildim
- bodrum’ dan sonra doğal sonuç tabii -
dolayısıyla perşembe günü eve döndüğümüzde
“ ama ben kapatamadım deniz sezonunu “ diye mızıldanmaya başladım.
sevdicek de dayanamadı tabi.
cuma günü kalktık parkorman’ a havuza gittik,
bol bol serinledik
ve büyük ihtimalle bu yıl için deniz - havuz sezonunu bitirdik
- son bi hafta sonu kaçamağı belki?! -

bu arada tatil boyunca muhtelif zamanlarda sinemaya gidip,
Mumya,
Kara Şövalye (imax)
ve Ziyaretçiler’ i izledik.
Mumya vasattı,
Kara Şövalye harikaydı,
Ziyaretçiler ise beklentimin üstünde olduğu için belki,
gayet iyi geldi.

bir de DVD’ den Bucket List’ i
ve Felon diye bir filmi izledik.
ikisi de gerçekten iyiydi.

2 hafta böylelikle göz açıp kapayıncaya kadar gitti.
bize düşen yine dönüp dolaşıp,
masa başlarına,
bilgisayarlara kapanmak oldu tabii..

sizin günleriniz nasıl geçti?



Hiç yorum yok: