23.07.2008

sorunum yapabilenlerle...


dayanıklılığına ve gücüne hayran kaldığım insanların çoğalması
- etrafımda -
beni mutlu ettiği kadar,
karamsarlığa da sürüklüyor.

- lütfen kıskançlık demeyelim buna -
benim asla onlar gibi olamayacağımı bilmem moralimi bozuyor..
bakın,
onlar gibi olmak istiyorum demiyorum,
onlar gibi olamayacağımı biliyorum diyorum.

çünkü kendimi bir dirayet abidesi gibi,
olayların ortasında kusursuz varlık gösteren biri gibi görmüyorum.
ben basitçe kediyim,
sevildiğim yeri severim,
ilgi görebileceğim yeri,
şımartılıp patilerimi öne uzatabileceğim,
sıkılınca da çekip gidebileceğim yeri..

umutsuz şeyler uğrunda boş uğraşlar bana anlamsız geliyor..

ölümüne sıkıldığı bir iş toplantısından gece 23:00’ te ayrılıp,
sabah 07:00’ de pırıl pırıl ve dimdik masasına oturabilen insanlara özeniyorum oysa..
ama ben öyle değilim..

aslında tamamen “ yok “ demek,
aslımı inkar etmiş olur..
bir işle 12 saat başından kalkmadan ilgilenebilme,
gözleri kan çanağına dönene kadar,
sabah 3(lere) kadar devam edebilme kapasitem
ve yapmışlığım var.
ama ancak söz konusu “ iş “ play station oynamaksa,
kitap okumaksa,
ya da Lost seyretmekse..
kısacası beni eğlendirecek bir şeyse,
enerji sınırım yok benim.
3 gün uyumadan ayakta kalabilir
ve gık! demeyebilirim.
problemim sıkıldığım –üstelik sürekli yapmak zorunda olduğum- işlerle
ve bu işleri hiç sıkılmadan yapabilenlerle..

PS: acılar büyük ve katlanılması zor olduğunda öylece bakıp kalıyorum..
donuyorum…
bu başkasının acısı olsa bile..

sarkuteri’ nin sayfasında gördüm az önce,
iki arkadaşını
- iki gencecik arkadaşını -
1 hafta arayla kaybettiğini..

bir anda içimden bir şeylerin çekildiğini hissettim..
ve dünyanın en bencil
ama en gerçek sorusunun beynimde yankılandığını fark ettim:
“ benim başıma gelse ne tepki veririm? “

belki de hayatta cevaplamaktan en çok nefret ettiğim soru bu benim…

Hiç yorum yok: