26.08.2008

herşeye bir adım daha... sonraki aşamaya...


içimde bir kutu vardı,
kapağı açıldı sanki,
içinden sihirli tozlar etrafa saçıldı..


bu haftasonu,
belki de hayatımda bir milattı.
ruhum daha üst,
daha erişkin bir mertebeye adım attı
( tabii becerebilirsem )

23 Ağustos cumartesi doğumgünümdü..
ama en yakın arkadaşlarımız o gün çalıştığından,
bir gün önceden başladık kutlamaya..
evlerine gittik..
oyun oynadık,
yemek yedik,
pasta kestik..
olan biten tam bir doğumgünü seremonisiydi.
mum bile üfledim.

hediyelerimin hepsi sürprizliydi.
özellikle bu sene kimseye “ şunu istiyorum bunu istiyorum “ demedim.
sevdiceğe bile
“ sen bana ne alacaksan ben yanında yokken al,
telefon açıp sorma da,
içinden gelen sürpriz bi şeyi al yeter “ dedim..

önce kare şeklinde bir kutu verdi elime..
açtım duvar saati!
ama nasıl bir duvar saati?
bizim bu yaz çekilmiş bir resmimiz var içinde..
çok şeker…
di….
ve yeterliydi de..
ama “ esas “ hediye o değilmiş..
gerçek hediyem ne zamandır beğendiğim digital çerçeveymiş..
philipsmiş..
ciciymiş…..
fotoğraflarımız içinden geçip gitmekteymiş..
güzelmiş..
pastamı da sevdicek seçmiş..
uğurböceği şeklindeymiş..
beni pek sevindirmiş…
arkadaşlar da bana esseden güzel bir mutfak önlük – tutacak seti seçmişmiş…
şeker gibiymiş..
( ah o rüya gibi anlar
ne de çabuk geçip gider,
yerlerini sıkıcı iş günlerine bırakırlar! )

bu şekilde cuma akşamını kutlamalar içinde geçirdik..
ama cumartesi akşamı bir türlü kimseyle ortak bir program denk getiremedik,
kendi kendimize bir yerlerde yemek yiyip
daha sonra eğlenceli bir yere gitmeye karar verdik..
ben de nasıl olsa akşamüstü çıkarız diye miskin miskin bilgisayarın başında oyalanıyordum..
gelen ( yüzlerce! ) tebrik telefonunu kabul ediyordum..
sevdicek gelip dedi ki:
- hadi Mısır Çarşısı’ na gidelim!

şimdi buraya bir parantez açmak isterim.
ben öyle durup dururken mısır çarşısı’ na gidelim denecek biri değilim.
çünkü Eminönü isimli güzide semtimizden ( artık ilçe değil ) bağışlayın ama nefret ederim.
evet orda istanbul’ un esas dokusu- kokusu vs vardır
ama başka şeyler de vardır bildiğiniz üzere!
( herhalde bunları açıklamak zorunda değilim! )
bu nedenle de 5 yılda bir filan,
o da mecbur kalırsa Eminönü yapar bu bünye.
ve sevdicek beni pat! diye ora(lar)a sürüklemek istemekte!
hem de doğumgünümde!
şimdi diyaloğa devam.

- napıcaz ki Mısır Çarşısı’ nda?
- kedi alalım!
- nasi yani?
- istemiyo muydun hep, bugün de doğumgünün, alalım!
- nası ya, böyle birdenbire mi?
- evet giyin hadi!
- ama ben hemen çıkamam ki, hazırlanmam lazım ennn azzz 1 saat!
- ya tamam fazla makyaj yapma, saçlarını da topla çıkalım..
- e peki.. ( surat: benim canıma minnet bakışı )…

sevdiceğin aklına bu bi anda geliveren,
“ akşam 2 kişi çıkıp fazla eğlenemeyeceğimize göre,
onun yerine daha özel bi şey yapalım,
evimizde kedi bakalım “ fikri sayesinde,
1 saat içinde kedi almaya gittik..

ver elini Mısır Çarşısı..
fakat nasıl bir Mısır Çarşısı?
benim hatırladığım gibi değil!
büyük, hiç değil!
kapana kapana bi kaç tane pet shop kalmış,
onların da çoğu akvaryum vs şeklinde,
kuş ve balık satıyor,
kedi – köpek yok!
kedi – köpek satanlarda da şu an için kedi yok.
“ okullar açılsın bir sürü kedi gelir,
ama şimdi çoğu dükkanda bulamazsınız “ diyorlar..
gerçekten öyle..
birkaç tane kedi zar zor buluyoruz.
aslında bir dükkandakini epeyce seviyoruz da..
ama son anda “ oralara “ güvenemiyoruz…
hastalıklı çıkar diye korkuyoruz…
“ bi şey olur “ diye korkuyoruz…
yine dönüp Osmanbey’ de bir pet shopa gidiyoruz..

dükkan sahibi ve çalışanlar aile gibi..
hayvanlara iyi baktıkları belli..
bir defa hiçbiri pis değil..
ve görünüşte mutsuz da değil..
bembeyaz bir İran kedisine bayılıyoruz..
zaten benim kucağıma bir kez almam yetiyor..
hiç bırakmıyorum..
satın alıyoruz..
ve o andan itibaren artık biz kedi sahibi bir aile oluyoruz..
resmen level atlıyoruz..
başka bir dünyaya geçiyoruz..
kedi beslemenin tamamen farklı bir şey olduğunu,
kedilerin diğer hayvanlardan öte,
apayrı bir “ üst yaşam formu “ olduğunu biliyoruz..
ve inanılmaz seviniyoruz…

eve getirip mecburen bir kez yıkıyoruz..
temiz görünüyor ama eve ilk girişi sonuçta..
anti bakteriyel özel şampuanıyla mis gibi yıkıyoruz ılık suda..
yine ılık fönle biraz kurutuyoruz,
hasta oluyormuş yoksa…

yıkanınca bize biraz küsüyor,
ama 1-2 saat içinde alışıyor eve,
geziyor,
geriniyor,
kumunu,
mamasını öğreniyor.
3 aylık bembeyaz bir chinchilla…
eve bir tablo havası katıyor..(yakında resmini koyacağım )
yanımıza pek uğramadığı için,
bize pek alışmadığını varsayıyoruz..
ama yatıp da yatak odamızın kapısını kapattığımızda,
inanılmaz sevimli bir şekilde miyavlıyor,
üzülüyor,
kapının önünde bizi çağırıyor..
zorlukla yatıyoruz.
ama şimdilik mutfağa ve yatak odasına sokmuyoruz..
bu direnci kaç gün koruyacağımızıysa bilmiyoruz…

pazar günü tamamıyla kedinin peşinden koşmakla geçiyor..
a patisini kaldırdı,
aa koştu,
aaa oyun oynadı,
kumunu öğrendi,
eyvah arka odaya gitmesin balkonun kapısı açık diye diye günü bitiriyoruz..

sabah da biraz zırıldamalı bir ayrılık faslı geçiriyoruz..
aklım onda kalıyor…
ve eve döndüğümde onu nasıl bir durumda bulacağımda!

en azından çok sıkılmış olmasa…

Hiç yorum yok: