3.07.2007

ACI + RAPOR


sanki etrafımdaki insanlar mükemmelmiş gibi,
sık sık kendime yüklenmeyi pek bi severim ya..
ben şımarığım,
ben ukalayım vs vs diye..
ek yerimi göstermeye teşneyim ya..
dün bir şey daha fark ettim..
bana en uzak,
ya da alakasız olayla ilgilenirken bile olayların merkezine kendimi koyuyorum..

akşam haberleri..
Barış’ ın son durumunu endişeyle izliyorum..
yeni gelişmeleri merak ediyorum..
içimde geçekten derin ve samimi bir üzüntü var,
ama o kadar..
o dakikaya kadar o üzüntümde sabitim,
ağlamıyorum,
sızlamıyorum..
zaten öyle herşeye ağlayabilen biri değilim..

sonra..
sonra doktorlar umut azaldı diyorlar..
hatta belki "umut kesildi" diyecekler de..
"azaldı" diyebiliyorlar..
ben hala üzgün ama metin bir ruh halindeyim.
o an dizideki rol arkadaşını gösteriyorlar..
hiç izlemediğim dizisindeki...
yeni gördüğüm partnerini..
Merve’ ymiş ismi..
doktorun açıklamasını duyunca..
birden üzüntünün ötesine geçiyor..
beden dilinden anlıyorsunuz,
normal bir ağlama değil bu..
tuhaf kasılmalar geçiriyor..
birkaç dakika sonra da kendinden geçiyor..
apar topar sedyeye alıyorlar..

işte dibine kadar yaşayıp yaşayıp,
bir yerden sonra artık "dayanamayacağım" dediğimiz acı bu..
"dayanamamak" bu oluyor.
vücut ruhsaldan öte,
fiziksel tepki veriyor.
ve ilginçtir benim gözlerimin dolmasına Merve’ nin bu hali sebep oluyor..
hiç tanımadığım bu kızın,
kendimden iyi tanıdığım acısı..
çünkü biliyorum..
ben daha beter olurum..
ben bin katı tuz buz olurum..
bir an gözümde canlanıyor,
"en sevdiğime" böyle bir şey olduğu..
kendimi hastahane kapısında,
"acı haber" i alırken görüyorum..
neler yapabileceğimi,
size burada anlatmak bile istemiyorum..
sadece şunu söyliyeyim,
"dayanamamanın" çok ötesine geçeceğimi,
bin parça olup üzerinde durduğum zeminin içinde eriyeceğimi,
uzun,
çok uzun zaman yitip gideceğimi iyi biliyorum..

korkuyorum...

***

neyse,
biraz da hava değiştirmek için,
gelelim haftasonu raporuna..
cumartesi büyük bir "istemezük" duygusuyla
ve iç sıkıntısıyla işe geldim.
öğlen gibi "cezam" bitince çıkıp sevgilimle buluştum.
beraber Cevahir’ e gittik.
1-2 saat boyunca bana capri bakıp,
sonunda bir tane alabildik..
arkasından Kentucky’ ye gidip midelerimize bayram ettirdik.
yemeğin ardından biraz daha turladıktan sonra sinemaya girip,
Zor Ölüm’ ü seyrettik,
klişelerden alacağımızı alıp,
tipik esprileri eşliğinde Bruce Willis’ in bir kere daha Amerika’ yı kurtarmasını seyrettik.
ben şu yaz sıcaklarında filmlerin öyle kuş kondurmasını filan beklemiyorum,
eğlenceli vakit geçireyim,
"yuh artık" dedirtecek derecede aksiyon seredeyim diyorsanız,
bu filme derhal gidin.
aksi takdirde,
asla..

filmden sonraki birkaç saatimizi de,
bana güneş gözlüğü aramakla geçirdik.
etrafı artık kıroların eline kadar düşen "damla" manyaklığı
+ kemik çerçeveli büyük Zeki Müren gözlüğü çılgınlığı sardığından,
bir türlü benim istediğim gibi bir şey bulamadık.
pardon bulduk,
ancak Cartier marka ve 1.780 YTL değerinde olduğu için almadık.
"normal" güneş gözlüklerinin fiyatları da 350 - 600 YTL arasıydı
ve içime sinmeyen bir gözlüğe bu kadar para vermek içimden gelmedi açıkçası.
pazar günü de Taksim’ de takıldık.
tam Rio Bravo’ da yemeğimizi yemişiz,
Gloria Jeans’ e "serinleticilerimizi" içmeye gidiyoruz,
sevgilim:
- adidas’ a bi bakalım mı, dedi?
sonuç?
hiç aklımda olmağı halde,
kendime ayakkabı aldım.
( evet ben spor ayakkabı hastasıyım
ve evet Zidane’ ın altın rengi kramponlarını gördüğümden beri
böyle bir ayakkabı almayı kafaya takmıştım )

neyse birkaç gazete yüklenip sonunda Gloria’ ya gidebildik.
orada klimanın aşırı soğuğundan donma tehlikesi ile karşı karşıya bir süre oturduktan sonra,
kalkıp Erkul Kozmetik’ e gittik.
duş jeli + parfüm + ruj benzeri bir sürü ıvır zıvıra bi dünya para bayılıp,
Accessories’ a girdik.

daha sonra Ceviz diye ufak bir yere gittik,
sevgilim bir kolayla beraber sandviç yedi,
ben yalnızca meyveli soda içtim.
bu arada tavla oynadık
ve ben bir muhabbet sonrası
"Onur Akın" ın ismini bir türlü hatırlayamadığım için kafayı yemek üzere olduğumdan yenildim.
( çünkü bu olaydan önce öndeydim )

bu arada Bilgehan Demir de oradaydı
ve karşısında oturan arkadaşına özel hayatıyla ilgili bir sürü bilgi veriyordu.
yan masamızda olduklarından
ve herşeyi yüksek sesle anlattığından bir çoğunu ben de duydum.
ama şimdi elalemin özel hayatını deşifre etmek istemem.
sadece bana her gördüğüm erkekte sempatik gelen
"seven erkek" modunda olduğunu söyleyeyim.
galiba biraz dertliydi kendisi.

kalkınca biraz Megavizyon’ u gezip evlerimize gittik.
her zamanki gibi huzursuz uykulara daldım..

1 yorum:

kartograf dedi ki...

"Bilgehan Demir kim?" diye soracaktım?

Sonra "bi Google'ye bakayım" dedim baktım. Flash Tv "Gerçek Kesit" te oynamış. "Ulan yoksa Hayatgibi, Gerçek Kesit'teki sarıltım ilginç tipi mi gördü?" dedim. Sonra Blgehan Demir'in resmini buldum değilmiş.Önce TGRT, şimdi de Fox'ta çalışıyormuş falan.

Şu an cama kuş kondu, bilgisayara yazdığım yoruma bakıyor. Tık tık gagasıylada camı tıklıyor. "Hayatgibi bloğuna güzel yorumlar yaz, o farklı biri" mi demek istiyor acaba? (Bu da şu anın raporu)

Yazının tamamını okudum, bundan önceki yazının karpuzlu kısmını atladığım için Atalet'in bana sataştığını sanmıştım, pardon derim.

Barış dizi çekimlerini benim çalıştığım yerde de yapıyordu.
Uzaktan bakardım. Keşke yanına gidip bi "Merhaba, kolay gelsin" deseydim.

Ben de yakınlarda bir Adidas almayı düşünüyorum. Önümüzdeki hafta izine çıkacağım ve bir iş nedeniyle sokak sokak dolaşmam gerekecek. Rahat bir ayakkabı lazım. Kaça aldın Adidas'ı? Güneş gözlüğü piyasasında fiyatları yazmıssın, spor ayakkabı piyasasında fiatlar yok. Ayırımcılık yapma böyle :)