7.05.2007

WALLA, SADECE HAFTASONU RAPORU


Siyasetten içinize fenalıklar geldiğinin farkındayım,
o yüzden bi süre ben de uzaklaşacağım bu konudan
- ki bu sürenin uzunluğu konusunda söz veremem -

Aslında halkımızın,
televoleler ve bilimum dizilerden başını kaldırabilip,
siyaset konuşması
ve dahi tartışması tarifsiz mutluluklara gebe oldu bünyemde.
Lakin,
artık bana göre siyaset tartışmasını kaldırmaz bu toplum daha fazla!
Bence tez vakitte,
magazinde büyük bir "bomba" patlatılacaktır.
- nahanda buraya çiziyorum. sonra efendim, "hayır çizmedin!" denilmesin.
denilirse fena bozuşuruz –

Mesela bendenizin naçizane önerileri olabilir bu hususta,
en azından "olayın büyüklüğü" konusunda.
Öyle bir "bomba" olacak ki bu olay,
ne biliyim bi Kamze Özçeliğin kasetinin çıkması
ve izlemeyen tek bir yurdum insanının kalmaması
- ben hariç! -
veyyahut efendime söyleyeyim Aliye namlı Sanem Çelik’ in,
evli yönetmeniyle "yakın temas" halindeyken görüntülenmesi
ya da
Pına Raltuğ’ un biricik Tonisini 2 adet "ufaklıkla" ard arda boynuzlaması kabilinden bir olay olacak.
Ben,
şahsen Hülyaavşar’ dan umutluyum.
Çünkü bu şahsın "patlatma" zamanlamasına
ve şiddetine öyle kolay kolay erişilememektedir.
Tez vakitte Kayaynan havuzda öpüşürken görüntülenmek vs gibi bir skandal beklemekteyim kendisinden.
Ya da Zehra’ sını tokatlarken şip şaklanıvermiş! bir foto!
Ne de olsa zamanında
"hak edeni döveceksin, gerekirse ben de döverim!" gibi veciz sözler işitmişliğimiz var kendisinden!

"o zamana" kadar,
biz çevirelim kameralarımızı Boğaz’ a,
yani benim hayatıma.
Cumartesi çalışmakla başladı haftasonu bu defa.
İşyerine gelindi,
temsili olarak çalışıldı ve öğle saatlerinde
"tabana kuvvet" kaçıldı.

Sevgilim beni işyerimden aldıktan sonra,
G-Mall’ a gittik kendisiyle.
Ki ben salonlarına taptığım halde,
yeri itibariyle sevdiceğin arasının hiçbir vakit hoş olmadığı bir sinemadır burası.
Çünkü çıkışta bir yere gidecekseniz,
ya taksiye bineceksiniz,
ya yürüyeceksiniz.
Ve lakin o gün şanslı bir gününüzde olup,
bir taksiye binme şerefine erişseniz dahi
-İstanbul’ da taksilerin sizi alması için arka arkaya 3 parende atmak gerekiyor –
Taksim’ e gideceğinizi söylerseniz taksici,
ya suratınıza sümkürür gibi bi
"Maçka’ dan Taksim’ e taksiyle mi gidilir?" bakışı fırlatıyor,
ya da direkt olaya
"aaa ben durağa dönüyorum o taraftan geçmiycem, siz en iyisi arkadaki taksiye binin" havası vererek,
size "ufaktan ikile" şeklinde ayar veriyor.
Tabii siz kendisine çemkirerek,
ısrarla,
"taksilerin görevinin zaten sizi istediğiniz yere götürmek olduğunu,
şurdan geçiyor mu? vs soruların muhatabının otobüs dolmuş gibi araçlar olduğunu" anlatmaya çalışsanız da,
sonuçta bir sinir harbi yaşamış şekilde inmek zorunda kalıyorsunuz ki,
söylüyorum size,
bu bir ilişki için pek hayırlı bi şiy diil.

Bu durumda ben bütün fedakarlığımla "yürürüz canım ne olacak" dediğimdeyse,
sevgilimin surat asmasında yeni açılımlar vuku buluyor.
Şöyle ki,
sevgilime göre,
o gün İnönü’ de maç varsa,
maça gelecek binlerce kişi arasında mutlaka kırolar bulunmaktadır
ve ben,
"hayatının amacı kendisini başkalarına göstermek" olan ben,
zaten bi türlü normal giyinmeyi de bilmediğimden
- ki tek dekolte vermemişimdir bu güne kadar! -
herkes! ( bu noktaya dikkatinizi çekmek isterim, herkes )
bana bakıp,
bana asılacağından,
birkaç kişi de mutlaka bana laf atacağından,
kendisinin başını belaya sokacağımdır muhakkak.

Maç yoksa da,
Maçka Parkı vardır!
Orası da sevgilim için it kopuk yuvasıdır
ve benimle Maçka Parkı’ndan geçmek demek,
yine başımıza türlü belalar açmam için yeterli sebep yaratıyorum demektir.
Neyse,
gördüğünüz gibi G-Mall’ a gittim demek,
aslında benim için katlanılan binbir meşakkattir.

Sonuçta gittik,
kutsal G - Mall’ a,
Aldık biletlerimizi Örümcek Adam’ a.
Ve fekat,
filme henüz 2 saate yakın zaman vardı.
Bu durumda tarafımızdan,
yapılacak en mantıklı şey yapıldı.
Num Num’ a yanaşıldı,
yemekler ısmarlandı.
( Num Num’ ı ne kadar sevdiğimi,
bilmem daha önce söylemiş miydim? )
Yemeklerimizi yedikten sonra,
gittik biraz da D&R’ da tur atmaya,
DVD baktık,
oyun baktık,
kitap baktık,
bayağı bi oyalandık.
Çıkınca da mısırlarımızı alıp,
uslu uslu filmimizin saatini beklemeye başladık.
Salon açılınca içeri daldık
ve 26 dk reklam işkencesine maruz kaldık.
- yine! -

Sonunda filmi izlemeye başladık.
Şimdi filmde "şöyle oluyor böyle oluyor" diyip de,
henüz gitmemiş olanların tadını kaçıracak değilim.
Sadece özetleri okumamış olanlar için,
konusunu söyleyeyim.
Örümce Kadamımız bu kez,
2 düşmanla karşı karşıya,
hatta sonra bi tane daha ekleniyor bunlara.
Sevdiceği Mary Jane’ le de araları bozuluyor bu arada,
çünkü bizim Spidey’ nin,
meşhurluktan mütevellit bir miktar burnu kalkmış durumda.
Mary Jane de,
"neden hep onun sorunları önemli?" modunda.
Egoların savaşı bi nevi.
Sonuçta da anlatılan bu minvalde,
iyilerle kötülerin +
içimizdeki iyiliklerle kötülüklerin savaşının sürprizsiz anlatımı çıkıyor ortaya.
Tamam irdelediği bu konu güzel de,
artık bu kadar "mor parmağım kör gözüne mesaj kaygılıyım" türü filmler
fazla geliyor benim bünyeye.
Bu kadar etkili "mesajlar" 13 yaşından sonra,
daha bi alttan,
daha bir sinsi gibi verildiğinden belki de.
Çizgi film tarzı kahramanlık,
yaş itibariyle de fazla geliyor bir yerde.
Ha,
sahneler güzel mi?
Güzel,
Aksiyon bol mu?
Bol!
Kayıtsız şartsız sevme duygunuzu üzerine kusabileceğiniz bi
"forever in love with you" modeli Örümce Kadam,
mevcut mu?
Mevcut!
E,
keyifli bir seyirlik de mevcut diyebiliriz o halde.
Mısırını ye,
kolanı iç,
çıkışta da üzerinde fazla düşünme.
Bunları başarıp,
sadece vakit geçirme derdindeysen,
git sen de.
Değilsen,
yaklaşma bile.
Gitmeye karar verirsen,
bol Hristyanlık ve amerika propogandası gördüğüne şaşırma bir de,
filmde var çünkü.

Filmden çıkan hayatgibi' niz,
bu düşünceler içinde,
Nişantaşı içinden geçerek,
Cevahir’ e kadar yürüdü.
Orada bu yürüyüşün ödülü olarak güzeeeel bi dondurma yedi
ve kendisine 1 adet t-shirt
bi adet de uzun kollu kapşonlu bişiy alıp evine döndü.

Maç saati 21:00 olduğundan,
dışarıda izlemeye elverişli değildi,
bu da benim için dokkkkuzda eve damlama sebebiydi.
Maç tarafımdan izlendi,
bi Gaassraylı olarak,
"amaaaan puanları kaybedip kaybedip,
başka takımların kazanmasına bel bağlamayacaksın işte böyle"
dendi
ve üzerinde daha fazla bi şiy söylenmedi.
( yok bi de söyleseydin!
yenilmiş işte Beşiktaş, sen daha ne diycen?
İstediğin kadar hakem hatalıydı de,
Tigana de,
o de,
bu de,
maç gitmiş bi kere )

Maçtan sonra da biraz muhabbet edip,
biraz dergi vs okuyup,
biraz da Makina seyredip uyudu bünye!

Pazar sabahıysa
11 gibi uyanıp,
direkt televizyonu açtım
ve Kanaltürk’ e zıpladım.
Bir yandan kendimle "ne giyeceğim" i tartışırken,
Politika durağı’ nı izleyip,
makyajımı yapıp,
kahvaltı mahvaltı etmeden Taksim’ e zıpladım.

Orada sevdicekle buluşup Dilek Pera’ ya gitmekle başladık işe.
Ben kaşarlı mantarlı omlet yedim,
kahvaltı kabilinde.
O yapmış kahvaltısını,
köri soslu tavuk yedi o sebeple.
Benim iskeleden almış bulunduğum Cumhuriyet’ i okuduk biraz,
sonra "burada gazete okunmuyor" diyip,
kalktık yemekler biter bitmez.
Gloria Jeans’ e ışınlandık
ve gazetelerin sayısını da bir miktar arttırdık.
Orada "aaa şu da olmuş,
bak şu ne yazmış" şeklinde bir süre kafa şişirdikten
ve ben haftalık chiller eşliğinde apple pie’ ımı yedikten sonra,
dolaşa dolaşa Emek Sineması’ nın sokağına vardık.
Maça daha vardı,
bari biraz bilardo oynayalım dedik.
Ben "kişisel bilardo tarihi" me altın harflerle yazılacak sayılar elde ettim ki,
acemi bi pilardocu olarak benim içüm böyyyük başarıdır!

Sonra Ekvator’ a gittik,
Gassarayın maçını,
sevgilimin sürekli "yok yok atar şimdi Galatasaray" sayıklamaları içinde izledik!
Hayır,
nasıl emin oluyorsa bu kadar?
Maç bitti,
"ee atamadık işte?!" dedim,
yüzünde gerçekten çok şaşırmış bi ifade vardı,
sanki "öteki taraftan" bi tüyo almış da,
son anda "planlar değişmiş" gibi.
Sonradan durumun farkına vardıkça sevindi tabi,
"eee kesin şampiyon oluyoruz biz bu durumda" filan diye.
Neyyysseeee..

Maçtan sonra,
moral bozukluğundan Lombak-Penguen-K dergi filan,
ne varsa toplayıp,
evde yatağımın üstüne çöktüm.
Okudum okudum sonra da yattım.
Bir türlü de,
doğru dürüst uyuyamadım..


1 yorum:

safakk1 dedi ki...

güzel bi metropol insanı günlüğü yazısıydı : )
ama altındaki ve onun altındaki serideki siyasi içerikli anlatmaya çalıştığın şeyleri
gayet hoş ve içimden "ne güzel" diyerek okudum
ki kolay kolay "ne güzel" demem : )) hatta inanmazsın en son nicole için böyle demiştim
nicol de nicol kidman bu arada : )) ve ne güzel deyişimde onun düşünsel bi yaklaşımına değildi : ))
amanaaan : ) neyse ne diyerek geçiyorum : ))
diyeceğim o ki kendi adıma söylemem gerekirse
siyasi gözlemlerin ve
buna paralel uyandırma çalışmalarını ben gayet başarılı
ve memnuniyetle okuyorum : ) bil istedim
/gerçi ara ara tehlikenin farkında olan kitle olarak
kendi kendimize anlatıp dinliyor gibi hissediyorum ve
seçimlerde malum kitlenin yine malum partinin arkasında duracağına doğru kayan
ve beni hem tedirgin eden hem de üzen bi kanı yayılıyo içime ama
yanılmayı diliyorum her seferinde../
neyse onun dışında : )) sevdiceğin tamamen haklı be : ))
yani şu maç günü kalabalık güzergahtaki tedirginliklerinde : )
hem o sana güvenmediğinden değildir : ))
tamamen dışardaki tayfaya güvensizliğinden : )
/klasik erkek söylemleri işte : )) ha haklı mı : ))) yerden göğe : ))) /