21.05.2007

HAFTASONU NE HALT ETTİM???


Biri kalkıp da bana,
güzel şeylerin çabuk bitmediğini,
zamanın aslında hep aynı hızda geçtiğini anlatmaya kalkarsa
"münasebetsiz küfrü" basacağım!

Haftasonu geldi
ve daha "ee nası bi şiymiş bakalım bu haftasonu" diyemeden bitti!!
Cumartesi işe gitmedim.
Sevgilim "eğitim" dolayısıyla işyerindeydi,
o yüzden o taraftan "evden çık" komutu gelinceye kadar,
evde takıldım.
Kahvaltımı yaptım
ve 19 Mayıs’ ın tadını çıkardım.

Eskiden,
"bayram mı? o ne ıyyykkk,
git sıcakta dikil dikil,
salak salak konuşmaları dinle,
2 manyak şiir okusun da dağılalım"
diye baktığım aktiviteleri,
şimdi TV’ den ayıla bayıla izliyorum.
Bir dakikasını kaçırmamak için makyajımı bile yapamıyorum,
kanal kanal geziyorum ki,
yalnızca Ankara’ da değil,
diğer illerde neler yapılmış,
nasıl kutlamalar var onları da göreyim diyorum,
doya doya seyrediyorum.
Kendimi tutup tutup,
ara ara gözyaşlarımı mecburen serbest bırakıyorum,
hooop makyaja sıfırdan başlıyorum.

Sonunda evden çıkmayı başarıyorum,
Mecidiyeköy üzerinden Taksim’ e gidiyorum
fakat henüz saat 15 civarı olmasına rağmen,
Mecidiyeköy’ den güçlükle geçiyorum,
Taksim’ e gider gitmez aşkıma tespitimi aktarıyorum:
"Mecidiyeköy her zamankinden beter bu sefer,
akşam ciddi olaylar çıkabilir"
O pek oralı olmuyor
ve konuyu değiştiriyor.

Rio Bravo’ ya gidiyoruz.
Ben "çimiçanga" benzeri telafuzu olan
nefis bi şiy yiyorum,
sevgili de pizza.
Sonra Erkul Kozmetik’ e sokuyorum kendisini.
İçeride 95 YTL’ mi bırakıvermem ayrı mesele de,
tezgahtar kızlardan birinin bizi ömür boyu unutmamasını garantiliyoruz biz asıl.
Sevgilime parfüm seçiyoruz sözde.
Ama tam 1 saatte!
Kızcağız fenalıklar geçiriyor,
bir de tavsiye ettiği bi parfüm var
- ki kokusu iğrenç -
her denediğimiz parfümden sonra dönüp dolaşıp
onu satmaya çalışıyor.
O sırada bunu 2 sebebe bağlayabiliyorum
1- O parfümler ellerinde kaldı
2- Kız o marka parfüm satarsa prim alacak.

Neyse,
sonuçta paralarımızı bayılıp çıkıyoruz oradan,
Bu arada saat olmuş 17:30!
E zaten 18:00’ de maça gideceğiz de
ancak adam gibi yer bulabileceğiz derdindeyiz.
Önümüzdeki yarım saati sağda solda gezinip,
Atlas’ tan bi sevgilime bi bana 2 tane t-shirt alarak tamamlıyoruz.
( o gün para harcayacağımız mı varmış ne? )

18:00’ de Ekvator’ a giriş yapıyoruz.
Maç "derbi" olduğundan 2 bira karşılığı adam başı 20 kağıt bırakıp içeri giriyoruz.
Ve maça gittiğimize gideceğimize pişman oluyoruz.
Yani sevgilimi bilmem ama ben oluyorum.
Önümüzdeki masada 2 kız 2 erkek oturuyorlar
ve inanın "kıro nasıl olur" diye ders verilse,
bunlar rol model olurlar.
O derece hanzolar.
Özellikle kızlar,
sürekli konuşuyorlar,
küfür ediyorlar,
deli gibi bağırıyorlar.

Bu sayfaları biraz okuyorsanız beni tanıyorsunuz,
ben her hafta neredeyse 2 maça gidiyorum,
yendiğimiz de oluyor yenildiğimiz de,
etraftaki bütün tezahüratları,
bütün iğneleyici konuşmaları filan hoşgörüyle karşılayabiliyorum + alışkınım,
kolay gaza gelmem öyle.
Ama bunlar başkaydı,
söylüyorum size.

En sakin insanı çileden çıkartacak şeyler yapıyorlar her saniye.
Bir taraftan Galatasaray taraftarının,
Ali Sami Yen’ de yaptığı "su savaşı" nı ayıplıyorum
ama bir taraftan da katil olmamak için kendimi zor tutuyorum.
Hep şaşırarak baktığım,
"maç sonrası ortalık karıştı,
2 ölü 4 yaralı"
başlıklı haberlerden birine az sonra konu olacağım,
bunu damarlarımda hissediyorum.

Konuyu sevgilime aksettiriyorum:
- ben biraz sonra katil olacağım
- niye, nooldu ki?
- ?????????
- !?!
- ya görmüyor musun?
- boş versene sen, sana ne ya!
- ne demek sana ne?
- ya sen maçını seyret, ne ilgileniosun elalemle
- arkaya dönüp hareket çektiklerini görmedin herhalde!!!!!!!!
- sana mı çektiler canım, ortaya eğleniyorlar öyle!
- bi daha yapsın da göreyim!
- saçmalama allahaşkına!
- kalkalım o zaman buradan, başka masaya geçelim!
- başka yer yok, hem nasıl taşıyacaksın bu kadar eşyayı, yayıldık baksana..
- ben burada daha fazla durursam çok pis dalıcam.
- ( işte bu asıl öldürücü cümle ) abartma ya! napıolar ki?
- NE Mİİİ YAPIYORLARRRRR, Bİİİ ŞİİYYY YAPPMIOOLAR YANİİİİ?
- evet bi şiy yapmıyorlar işte, gayet normal maç seyrediyorlar!
- ben de öyle davranayım o zaman, sen ister misin yanındaki kızın öyle davranmasını?
- öyle davranırsan ben kalkar giderim!
- ee demek ki normal bi davranış diil!
- ya diilse diil sana ne! haberlere mi çıkartacaksın bizi??
- kusura bakma ama, ben bu kadar ezik olamıyorum!
- eziklikle ne alakası var ya? illa bana laf sokacaksın.
- yaptıkları hareketler ortada, sen bir tarafta sevgilin mevzubahisken, kalkmış elalemi koruyorsun bana!
- tamam o zaman bi daha maç izlemeye gelmiyoruz seninle!
- biz 5 senedir beraber maç seyrediyoruz, ben ne zaman böyle sinirlendim? hala suçu bende arıyorsun ya!
- yapılan bi şey yok ortada, abartma..

işte aramızda buna benzer bi konuşma geçti
ve sevgilim "o insanCIKlara" olan öfkemi,
kendi üzerine çevirmeyi başardı ama,
en azından o an için gözümde çok puan kaybetti.
( tabi önemsiyorsa! )

Çünkü o kızlar % 1500 haksız olmasına rağmen,
ben gidip onları "yavaş olun biraz" filan diye uyarsam,
yanlarındaki erkekler deli gibi o salak kızları savunurlardı.
Ama benim sevgilim,
ben kime sinirlensem,
neye öfkelensem gider karşı tarafı tutar,
orada bi durum olsa da beni korumazdı,
sadece kolumdan bacağımdan çekiştirip sinirli bi şekilde beni o mekandan çıkartırdı eminim.
Sonra da ayrılırdık herhalde.

Dünyada kavgadan benim kadar nefret eden,
şiddetten tiksinen bi insan yoktur eminim,
buna rağmen,
bi olay gerçekleştiğinde "ben bile" sinirleniyorsam,
haklıyımdır ve sevgilim benim yanımda yer almalıdır,
o kadar!
Bunu yapmadığı durumlarda,
kendimi ona bi yabancı gibi hissediyorum.

Maç bitti,
ben bu noktada takıldım kaldım.
Ne oynanan oyundan bi şiy anladım,
ne adam gibi ne yapıldığını takip edebildim sinirimden.
Ben dolmuşa binip gidene kadar didiştik zaten.

Tribün olayları içinse söyleyebileceğim şu:
Biz milletçe,
genelde "önce" olmayı sevmeyiz.
Bize yapılanların öcü alınsın diye bakarız,
"önce" onlar alkışlasın,
gibi..
Ligin ilk yarısında Şükrü Saraçoğlu Stadı’ nda yapılanlardan sonra,
Gerets’ in alnının yarılmasından,
Mondragon’ un yanında ses bombası patlamasından sonra,
90 dk süren küfür ve hakaretlerden sonra,
bütün bunları unutup
"GS febeyi alkışlasın" beklentisi doğdu ya bizden,
taraftarın kafasında yine şu düşünce belirdi
"önce onlar bizi alkışlasın".

Bir centilmenlik başlatılacaksa FB başlatsın dediler.
Biz intikamımızı alalım istediler.
Belki buraya kadar haklıydılar ,
ama yaptıklarıyla
terbiyesizliğin çok ötesine gittiler.
Statta bulunan GS taraftarının yaptığı,
ne olursa olsun ayıptır.
Bize yakışmaz.
Zaten taraftarımızın %99,9’ u da bu görüntüleri onaylamaz.
Umarım "biz önce olmayalım" diye,
bir daha böyle olaylar yaşanmaz.
Şimdi benim merak ettiğim şu,
bir daha Kadıköy’ de oynanacak ilk FB-GS maçında,
FB taraftarları bizi alkışlayıp,
küfür etmeden,
sahaya yabancı madde atmadan,
centilmence maç seyredebilecekler mi,
yoksa onlar da "önce" olmayı reddedip,
öçlerini almaya mı bakacaklar?
Bence artık bütün mesele bu.

Neyse,
sinirli bi şekilde dolmuşa binip Beşiktaş’ a varınca,
19 Mayıs kutlamalarıyla karşılaştım.
Işın Karaca vardı sahnede,
10. yıl marşını söylüyordu.
Elleri bayrak ve meşalelerle dolu bir kalabalık da kendisine eşlik ediyordu.
Bu sayede biraz sakinleşebildim,
hatta cep telefonumla bi kaç görüntü almaya bile çalıştım.
Yalnız çıka çıka şu fotoğraflar çıktı ortaya.






Eve vardıktan sonra,
birkaç bölüm Lost izleyip,
biraz bi şiyler okuduktan sonra uyudum.

Pazar günü kalkıp hazırlandım
ve sevgilimle Mecidiyeköy’ de buluştum.
Birlikte Profilo’ ya gittik.
Arby’sde yemek yiyip,
biraz gezindikten sonra sinemaya gittik.
David Fincher’ in yeni filmi Zodiac’ ı seyrettik.
Eli yüzü düzgün adam akıllı bir filmdi.
Özellikle ilk yarısı çok iyiydi.
2. yarı biraz gereksiz uzatılmış gibiydi
ve birkaç sahnede film hareketliliğini yitirdi.
Ama filmin sonuna kadar duyulan,
"eee şimdi ne olacak???" merakı hiç kaybedilmedi.
Ancak filmde tutmadığım şey,
"yaşlanma meselesi" ydi.
Aradan 10-15 sene geçtikten sonra bile,
karakterler yeterince değişmemişti.
Kısacası film,
David Fincher’ ın kariyerinde,
bir Seven,
bir Fight Club değil,
ama tavsiye edilebilecek kadar da iyi bir filmdi.

Sinemadan çıktıktan sonra aşağıya inip masa tenisi oynadık.
"ödetmesine" maçı setlerde 3-2 ben kazandım.
Sonunda M-Joy’ una tek setlik bir maç daha yaptık,
onu da ben kazandım.
( ne zaman yiyeceğim bakalım )
Daha sonra birer tur langırt ve Air Hockey maçı da yaptık.
Langırtta ben,
Air Hockey’ de sefkili kazandı.
Sonra da yorgunluktan bitmiş bir halde eve döndük zaten,
ikimiz de terden sırılsıklamdık.

Eve gidince arka arkaya 4 bölüm Lost seyredip,
K dergi okuduktan sonra,
oldukça geç bir saatte,
huzursuz ve delice bir uykuya daldım




2 yorum:

dolphinblue dedi ki...

acaba sen ne zaman tatillerin bir seferliğinede olsa yatakta yayılıp pijama ve terliklerle evde tv seyretmek olduğunu anlayacaksın?

ben okurken yoruluyorum ama sen her hafta sonu yapmaktan bıkmıyorsun be likelife...

kolay gelsin sana ne diyeyim. yalnız merak ediyorum onca yorucu bir hafta sonrasında böyle hafta sonları geçirebilmek için doping ilacı falan alıyormusun :)

alırsan ismini isterim haberin ola :)

atalet dedi ki...

anladıııımmmm..
neden bi yarın günlük dinlenme gerektiğini..=)