1.10.2007

iyi geceler...


ibo show' un hiç bir bölümünün beni ilgilendirmediği gibi,
bu bölümü de ilgilendimiyor,
hemen geçiyorum...

Kanal D' de bir film var, geç..
show Tv?
pazar keyfi.. ıykk..
star' da popstar saçmalığı..
TRT1?
"küçük" kabul edilen maçların programı, telelig..
TV 8..yine futbol programı..
GS - BJK maçını tartışıyorlar..s
uratlar asık vaziyette, Beşiktaş' ın neden yenildiğini konuşuyorlar..
dikkat ediyorum, dünden beri çoğu futbol yorumcusu böyle..
Galatasaray(ımız) kazandığı için üzgünler...
sizi gidi fenerliler sizi..
olmadı böyle di mi?..

CBNC-e..minik süperman..

hiç çekemem..
zaten artık CNBC-e bile sık sık hayal kırıklığına uğratıyor beni..
iyi ki DVD var..
az önce Nip Tuck' ın 4. sezonundan 3 bölüm izledim..
meraklısı her hafta tek bir bölüm izlemek için 7 gün beklesin..
ben bekleyemem..

içimde kocaman bir sıkıntı..

benim sözlüğümdeki adı "pazar sıkıntısı" tıpta "lacroma sundaytatum" benzeri havalı bir isim verebilirler buna..
ama ben pazar sıkıntısı diyorum, en azından şimdilik...

haftasonu "yine" geride kaldı..

aslında artık uyumam ve sabaha zinde olmam bekleniyor..
bense direniyorum..
yatağımdayım aslında..
ama bir zahmet laptopı bırakmam,
ışıkları ve gözlerimi kapatmam da gerekiyor..
malum,uyku ritüeli..

cumartesi...

sabah kuaföre gittim..
her seferinde "taa karşılara" gitmem çevrem tarafından çokça yadırgandığından
ve ben de artık bu durumdan sıkıldığımdan,
kuaförümü değiştirdim..
binbir karın ağrısıyla, koca bir 3 saat boyunca saçlarımın nasıl olacağını görmeyi bekledim.
sonuç mu?
bingo!
tam istediğim renk..
sevgilim bile "doğala en yakın ancak bu kadar olabilir" dedi..
ama o sonuca ulaşıncaya kadar iç dünyamda çektiklerimi,
ancak kadınlar ve metroseksüeller anlayabilir, herkes değil..

"işim" bitince cevahir' e gidiyorum..

biraz geç de olsa buluşuyoruz..
"kızsak da gideriz" inadına devam, yemek için sbarro' dayız..
nispeten daha iyi buluyoruz..
ardından bir kaç tur atıp sinemaya giriyoruz..
mısırlarımızla koltuklara çöküyoruz..
( E sırası 10 - 11 )

1408' i izliyoruz..

benim "karanlık ve kötü bir film izleyeceğiz" ön yargısıyla girdiğim ama
"son zamanlarda sinemada izlediğimiz en iyi filmdi" diye çıktığım film..
john cusack tarafından "oyunculukta nasıl devleşilir?" dersinin verildiği film..
yönetmenin "böyle de sahneler çekebiliyorum ben" diye gözümüze soktuğu film...
bayılarak izlediğimiz psikolojik bir gerilim, 1408..
ama herkese göre değil, baştan söyleyeyim..

filmden sona burger' a gidiyoruz..

sırf biraz daha beraber zaman geçirelim diye..
muhteşem bir kız çocuğu var..
1-2 yaşlarında..
karşımızda oturuyorlar..
çocuktan gözlerimizi alamıyoruz..
annesi dayamış koca hamburgeri çocuğun ağzına..
ısırsın diye bekliyor..
"ya o öyle mi yedirilir çocuğa,köftesinden küçük parçalar halinde koparıp vermesi lazım en azından..zaten hamburger ve patates kızartması çocuk için uygun bir şey değil!" diye birden hiddetleniyorum..
sevgilim "boşver ya, yer o!" diyor..
birisi "kızlar babalarına benzeyen kişilere aşık olur" mu demişti?

"çalıntı zamanlar" da bitiyor..

eve gidiyoruz..
GS maçının 2. devresi.
kazanıyoruz..
seviniyorum..
hayır, çok seviniyorum..
garip değil mi bu?

kalan saatlerimi bilgisayar başında geçiriyorum..

anlamsız şeyler yapıyorum..
uyuyorum sonra..

pazar sabahı..

acımasız ve güzel..
uyanıp hazırlanıyorum..
yıldırım gibi çıkıyorum..
Taksim..
meydandaki mc' e gidiyoruz..
deliler gibi konuşuyoruz..
konu: evlilik..

sonra kalkıp montreal' e gidiyoruz, tünel' de..

arkasından fesleğen, mozaik pasta keyfi..
( ben çikolata sosu koydurmuyorum..sadece ahududu sosu ve krem şanti )

çıkınca arkadaşlarla karşılaşıyoruz..

son 1-2 saatimizi de onlarla geçiriyoruz..
sonra..
sonrası eve gidiş..
acı "pazar gecesi" sendromu..
sırf bu yüzden bir avuç draje yiyorum,"I am Sam" filmindeki avukat gibi..

"ben bir yazı yazayım" diyorum sonra...

ki, o da burada bitiyor galiba..



Hiç yorum yok: