4.04.2012

sis perdesinin ardından..


İçimde artık 2 ses var:
1.'si hiçbir şey olmamış gibi gündelik hayata dönmenin,
hatta belki de vaktimi boşa harcamak gibi görünen sıradan şeyler yapmamın normal olduğunu söylüyor.
2.'si ise kendimi hayatın akışına kaptırmaya çalışmamın aptalca olduğunu,
sonunu bir an olarak değil de bir süreç olarak yaşayan insanlardan olduğumu,
yani artık benim için "son" diye bahsedilecek sürecin başladığını
ve buna uygun çökkün ruh durumunun aslında normal olan olduğunu,
neşenin benden uzak olacağını kabullenmem gerektiğini söylüyor.

Bir bilim kurgu filmi izlerken bir gün
"30 yıl sonra belki böyle bir teknoloji yaygınlaşır
ve hayat süremiz çok uzar" diye düşünürken yakaladım kendimi.
Diğer ses hemen devreye girerek " enin 30 yılın yok. 5 yılın bile yok. Tedaviler ve sahte umutlarla geçireceğin kısa bir zamanın kaldı sadece" dedi.

Kendimi hep kafamda bu 2 sesle cebelleşirken buluyorum.
Günün büyük kısmı 2. sesin hakimiyetinde geçiyor dememe sanırım gerek yok.
Bir de geçtiğini sandığım şeylerin tekrar tekrar geri dönmesi var.
Dün markete gidip gelmek bile benim için çok zor oldu örneğin.
Yine kontrol benden çıkacak gibi hissettim, başım döndü.

Herşey çaba gerektiriyor hala.
Hayat kendiliğindenliğini kaybetti.
Hala içimdeki suçluluk duygusu ve kaybetme korkusuyla sevdiklerimin yanında -mış gibi yapıyorum.
Ama bazen artık onları sevdiğimi bile hissedemiyorum.
Buraya dikkat!
Sevmiyorum değil, sevdiğimi hissedemiyorum.
Sevgi kalbimde bir yerde.
Ve onları kaybedersem çok üzülüp kahrolacağımı biliyorum.
Evet beynim onları sevdiğini biliyor.
Bunu bir "bilgi" olarak hatırlıyor.
ama sevdiklerimiz yanımızdayken içimize yayılmasını beklediğimiz o sıcaklık ve güven duygusu,
"burada olmam gereken yerdeyim" hissi,
bunlar artık bana ait olmayan şeyler.

Güzel olan hiçbir şeyi bir daha gerçekten hissedemeyecekmişim gibi geliyor.
Hep -miş gibi yapacakmışım gibi.
Hep derken lafın gelişi.
Öyle çok uzun zaman buralarda olacakmışım gibi de gelmiyor çoğu zaman.
Çocuğum yok, eserim yok.
Ne kalacak benden sonra?
Sevenlerim de diyemiyorum çünkü onları öyle bunalttım ki son aylarda,
belki hayatlarından çıksam bir ağırlıktan kurtulmuş gibi olacaklar.
Ne bileyim sanki 1 yıl önce aniden bir kazada filan ölseydim cenazemde daha çok ağlayan olurdu.
Şimdi ölürsem sanki üzerlerinde bir bıkkınlık olacak.
"Zaten aylardır onun için yeterince üzüldük ve son zamanlarda bizi fazla zorluyordu" diyecekler.

İnsanın çevresinde ne kadar insan olursa olsun,
hayatını kaybetme tehlikesiyle karşılaştığında tamamen yalnız kalıyorsun.
Hele geceleri.
Hem fiziksel acıların hem de korkuların seni dört yandan sarıyor
ve seni en çok sevenlerin bile uykuya daldığı bir an oluyor.
Sen uyuyamıyorsun.
En çok kendinsin yine düşünen kendini.
Ne annen ne baban ne kardeşin ne eşin.
Herkes bir yolunu buluyor.

Benim cenazemden sonra da böyle olacak diye düşünüyorsun.
Ben daha önce gittiğim cenazelerin dönüşünde ne yaptıysam,
onlar da onu yapacaklar.
Unutmaya çalışacaklar,
iyi olmaya çalışacaklar,
sonunda gülünecek bir şey bulunacak.
Onlar, yani hayatta olanlar "hayat devam ediyor" diyebilecekler.
Sense toprağın altında, buz gibi toprağın altında çürüyor olacaksın.
Senin için artık "devam eden" bir şey olmayacak.
Gülmeler, ağlamalar, buraya yazdığın o kitaplar, filmler,
oyunlar, konserler.
Hepsi yok olacak.
Hiç izlememişssin gibi.
Hiç gitmemişsin gibi.
Bir süre sonra sanki sen hiç olmamışsın gibi olacak.

Hatta birileri senden bahsetmeye çalışırsa susturulacak.
"aman hatırlatma" denilecek.
Çünkü insanların hatırladığında üzüldüğü bir "şey" olacaksın artık sen.
Senin de var olduğun,
insan olduğun,
bir zamanlar nefes alıyor olduğun,
seviyor olduğun,
okuyor olduğun,
buraya bunları yazıyor olduğun unutulacak.

Sen hatırlandığın zaman eskiden seni sevmiş olanlar üzülüyor diye hatırlanması bile yasak olan,
az bahsedilmeye çalışılan üzücü bir olgu olacaksın bundan böyle sadece.
Buna sürüklendiğini hissederek mutlu olmaya çalışmak.
Şu an içinde bulunduğum işte bu.

Ama kendimi gerçek insan gibi hissedebilmek için çabamı bırakmadım hala.
O yüzden buraya günlük hayatımda yaptıklarımı yazmak istiyorum biraz da.
Siz yazdıklarımın arkasında başlangıçta bahsettiğim o 2 sesin kavgasını yaşadığımı bilin.
Ama ben de o ruh halimi tekrarlamayayım her yazımda.
Günlük gibi olsun burası.
Yediğimi içtiğimi gittiğimi anlatayım eskisi gibi biraz da.

Bu haftasonu mesela babamla maça gittim,
hayatımda ilk defa.
Galatasaray-Orduspor maçına.
Bir gece önce başımı yastığa koyarken çok kötüydüm oysa.
Midem bulanıyordu,
gözlerim kararıyordu.
Kalabalıkların arasına girecek,
saatlarce uğultular tezahüratlar vs arasında ayakta dikilecek halim yoktu.

Sabah kalkınca babamı arayıp ben gelemiyorum diyecektim neredeyse.
Ama bana söz vermişti iyileş seni maça götüreceğim diye.
"İyileşmemi" beklerken bir baktık sezonun sahamızdaki son maçı gelmiş.
Yani gitmezsek babam sözünü yerine getirememiş ya da
ben iyileşmemişim gibi olacak.
İkisi de kötü.
Üstelik 40 yılda bir yapıyoruz bu işi diye,
paraya kıymış güzel bir yerden almış biletlerimizi.
VIP Batı Tribünü.
17. sıra.
Bozamadım.
Zorlukla kalktım hazırlandım,
babama da hiçbir şey belli etmedim.
Turnikelerden geçtikten sonra da ben yaşadığım fiziksel arazlara boşverdim zaten.

40.000'e yakın Galatasaraylı ile aynı havayı solumak.
Oradaki enerjinin neredeyse elle tutulur bir şey olduğuna şahit olmak.
Normalde yolda çarpışsan sana dönüp " önüne baksana kardeşim" diye azarlayacak adamla orada çarpışırsan,
sana dönüp önce gözlerinin içine sevgiyle bakıyor.
aynı cephede savaşan askerlermişsiniz de,
sizi ömür boyu bağlayacak bir şeyler varmış gibi aranızda,
gözü belli belirsiz üzerinde Galatasaray renklerinde birşeyler arıyor,
atkını formanı vs gördüğünde ise,
hata sende bile olsa "pardon, önüme bakmamışım özür dilerim" diyor.
O 1 sn.lik paylaşımın içinde öyle şeyler var ki.
Sana baktığında seni değil senin Galatasaraylılığını görüyor.
Bu uğurda diyor kimbilir kaç maç seyretti benim güzel kardeşim,
kaç saatini takımına ayırdı,
kaç kişiyle kavga etti,
kimlere karşı başka hiçbirşeyi savunmayacağı kadar hırsla savundu,
bizim uğruna ömrümüzden çok şey verdiğimiz ortak bir sevdamız var diyor.

Anlatamıyorum bu duyguyu ama her takım taraftarı,
kendi stadına gittiğinde eminim bu duyguyu hisseder.
Fenerbahçelisi de Beşiktaşlısı da Sivaslısı da, hepsi hepsi..
Onlar beni anlamıştır.
Yıllardır görmediğin çok sevdiğin bir akrabanı havaalanında karşılamak gibi o stada giriş anı.
Dostlar arasındayız hissi.
Çok müthiş bir şey!

Sevdicek maça gitmeden önce
"evden izlemek çok daha rahat,
bir kere git bir daha gitmek istemezsin,
gürültü o, şu ,bu ..... " diye korkutmuştu biraz beni.
Ama şimdi ben her maçımızı yerinden izlemek istiyorum.

Yerimizin sahaya çok yakın olması da bunda etkili oldu tabii.
Teknik direktörlerin kulübelerinin bulunduğu,
futbolcuların sahaya çıkış yaptığı kapıların olduğu taraftaydık bir de.
Fatih Teirm filan sürekli önümüzdeydi.
18:00 gibi oturduk yerlerimize.
Ama öncesinde yeni açılan GS Store' u gezmiştik tabii.
Aşırı kalabalıktan çok alışveriş yapamadık.
Sadece bir atkı aldım ben.
Bir de yeşil bir fon önünde fotoğraf çektirme olayını yaptım.
Oarada çektirdiğiniz resmi istediğiniz bir fonun üzerine ekliyor,
ama bu işi oldukça doğal gösteriyorlar.
Sanki gerçekten oradaymışsınız gibi oluyor.
Ben BJK maçındaki 3 boyutlu tribün show önünde konumlanmayı seçtim.
Resmimi kaptığım gibi de doğru stada..

Önce Galatasaray Efsanelerini Anıyor kapsamında Uğur Köken çıktı sahaya.
Kupa kaldırdı,
taraftarı selamladı,
alkışlandı.
Futbolcular ısınmaya çıktı sonra.
Hepsi teker teker tribünlere çağrılıp alkışlandı.
Derken maçımız başladı,
ilk golü erken bulunca rahatladık,
tezahüratlarla kutlamalarla süper bir tribün deneyimi yaşadık.
İkinci yarı bir gol daha bulup maçı 2-0 aldık.
Kimbilir belki de uğurlu gelmişimdir Galatasarayıma..

Küfür falan da yoktu 90 dakika boyunca.
Yalnız maçtan önce polislere bir tepki oldu bayan basketbol maçında yaşananlar dolayısıyla.
Onun dışında hep mutlu ve olumlu bir hava vardı taraftar arasında.

Böylelikle karamsarlığa kısa bir mola oldu Galatasray hayatımda.
Umarım kendimi kötü hissetmediğim,
başımın dönmediği,
uzaklara bakarken gözümün kararmadığı başka maçlar izlemek nasip olur bana.



2 yorum:

"bi" dedi ki...

sevindim.
valla bak.
hem maça gitmene,ama daha çok yazmana. ama şimdi daha sık yazmak zorundasın, beklenti oluşturdun 8)
bi de eskisi gibi film eleştiri falan yazsana biraz. gidip görmediğim filmleri senden takip edebiliyordum ben. olmuyor böyle 8)

hayatgibi dedi ki...

bi, çok teşekkürler...
sana teşekkür etmek çok az gelir de..
şimdilik teşekkür edebiliyorum sadece :)

sevgiler bitimsiz..