30.06.2008

tatil resimleri...


merhaba,
daha önce bahsettiğim bir tatil vardı...
resimli olmasını istemiştim yazının,
olmamıştı...

şimdi ekliorum resimleri..
bayağı uğraştım ama iyi oldu gibi...
çok fazla resim arasından seçmek cidden güç bir işti..
elimden ancak minik kolajlar yapmak geldi...

iyi seyirler...

burası akçay' ın girişi...
tatilimiz başlıyor...



burası otelimizin dışı, bahçesi, denizi...




güzel ayvalık....







güzeller güzeli cunda...

ve 1 adet şeytan sofrası kesiti...




hasanboğuldu ve muhteşem assos kesitleri...




dönüş yolu cumalıkızık gezisi..


bu dünya,galiba güzel bir yer değil mi?

19.06.2008

euro 2008.. türkiye, hollanda.. ve daniel - mariane pearl...


türk milleti olarak,
ne kadar lüzumsuz şey varsa hepsini yapmaya teşneyiz.
mesela bir maçı kazanmak,
öne geçmek için,
önce mutlaka gol yemeliyiz,
bu da yetmemeli,
hakem tarafından ezilmeliyiz,
sonunda da küllerimizden doğup “ yeminimi bozdum ağalar “ şekli yapmalıyız..

ben en baştan söyledim,
biz bu çeklerden korkuyoruz,
durmadan geri pas yapıyoruz,
böyle bacaklarımız titrerse gol yememiz kaçınılmaz diye..
yedik de..
hem de 2 tane..
arkasından kaç tane attık?
- hem de 15 dk. da -
3 tane..
gerisinden bize ne,
galibiyet şahane..

sesimin çıkabileceği son notada bağırıyorum,
hatta o desibeli de geçtim,
kapasite üstü haykırıyorum,
nihat’ ın 2. golüne ben ancak böyle seviniyorum..
çünkü ben de türküm..
yumurta kapıya dayandıktan sonra gelen galibiyetlere,
hepsinden fazla seviniyorum..
ama bir yandan da,
bu strese gerek var mıydı diye düşünüyorum..
“ yapmasak daha mı iyi olur ki? “ diye sayıklarken bile,
aynı hataları tekrar tekrar yapacağımızı biliyorum…

tıpkı dün gece Hollanda’ nın kazanacağını taa en baştan bildiğim gibi..
günlerdir etrafımda dönen:
- hollanda kesin yedeklerle çıkıp romanya’ ya yatar, çünkü fransa ve italya elenir o zaman,
geyiklerine
“ saçmalamayınnnn “ diye şarladığım gibi..

çünkü hollanda büyük takım…
üstelik öyle yunanistan gibi tek bir turnuvada şampiyon olmakla filan değil,
hep iyi futbol oynadığı için,
geleneğini yıllara yayarak sürdürdüğü için,
bir dönem başarısızlıklar yaşasa da,
hala iyi oynadığı için büyük takım.
şimdi serde “ büyüklük “ varsa,
burnun yere düşse eğilip almayacaksın,
başına gelecekleri göze alacaksın
ve adına leke sürülmesi için kapıları sonuna kadar açmayacaksın..


“ ama yarın, bu elemediği takım önüne çıkar da hollanda’ yı elerse ? “
filan gibi şark kurnazlıkları gözümde ahlaksızlıkla eşit neredeyse..
gerçek erkeklerden kurulu,
gerçekten şampiyonluğu kovalayan bir takım
“ bugün yediğim hurmalar… “ mantalitesiyle hareket etmemeli bence..
etmedi de…
aferin size..
kupada türkiye’ den sonraki favorim hollanda bundan böyle…

neyse..
gördüğünüz gibi EURO 2008 şu sıralar benim hayatımda da hükmünü sürmekte,
izlenecek maçlar,
diğer tüm programların üzerinde gelmekte..
ama arada bir film de izlemek ister bu bünye..
ben de dün yine başladım film film diye inlemeye..
ve ne yaptım?
evde hafta sonundan beri izlenmeyi bekleyen A Mighty Heart DVD’sini taktım,
uzun uzun seyre daldım…

filmin bazı sahneleri gereksiz uzatılmış mı?
evet..
eleştirilebilecek yanları var mı?
evet..
insan seyrederken içinden
“ bunlar acaba alttan alttan Amerikalıları sevimli göstermeye çalışmasın bak! “ gibi Türkçe ötesi cümleler kuruyor mu?
kuruyor..

bir taraftan da
“ yoksa Amerikalıları sevimli göstermiyor da,
aslında Amerikalılar kendi besleyip destekledikleri teröre,
masum olsun olmasın,
kendi çocuklarını da kurban veriyor,
suçları o kadar büyük ki kendi vatandaşlarını bile koruyamıyor göndermesi mi yapıyor? “ diyorsunuz..
mesajını çözemiyorsunuz..
çünkü istemeden de olsa,
öyle çekildiği için,
filmi öncelikle mariane pearl’ ün gözünden izliyorsunuz,
sanki onun içinde yaşıyorsunuz..

düşünün,
bir gece,
9’ da geleceğini bildiğiniz kocanız gelmiyor,
kayboluyor,
sonra kaçırıldığını öğreniyorsunuz,
başına silah dayanmış halde teröristlerin elindeki görüntülerine bakıyorsunuz..
eşiniz de siz de gazetecisiniz,
idealleriniz uğruna dünyanın en karmaşık yerlerini gezmişsiniz,
şimdi pakistan’ da,
karaçi’ desiniz,
üstelik 5 aylık hamilesiniz…
ve eşinizin azılı teröristlerin elinde öldürülmek üzere olduğunu bilmektesiniz..

gerisini önemser misiniz?
olay bir Müslüman – Yahudi çatışması mı
yoksa Amerikalı – Pakistanlı çatışması mı,
tüm bu başınıza gelenler küresel adaletin bir yansıması mı,
bunun muhasebesini yapabilir misiniz?
yoksa sadece ve sadece çok sevdiğiniz
ve karnınızdaki 5 aylık oğlunuzun babası olan biricik eşinizin eve sağ salim dönmesini mi istersiniz?

karaçi’ de öldürülen wall street journal yazarı daniel pearl’ ün,
kaçırılışı ve öldürülüşünü mariane pearl’ ün gözünden anlatan bu film,
bu yüzden benim için etkileyiciydi..
mariane rolünde angelina jolie de,
duygu sömürüsüne başvurmadığı sade oyunculuğuyla gayet iyiydi..

akşam daha sonra geç saatlerde Bodrum’ dan dönen annemlerin bize uğramasıyla devam etti.
babalar günü’ nde göremediğim babama hediyesi verildi,
milli takım geyikleri çevrildi,
çaylar içildi.

sonra,
sohbetler bitti,
herkes evine gitti.

ama yazarınızın içinde korkular
ve kaygılar var gibiydi..
sizce sebepsiz mi?

8.06.2008

Kelebek.. yahut eksiklik...

bu belki aptallıktı,biliyorum.bu aptallığım yüzünden şu an " eksiğim " onu da biliyorum..ama birazdan tamamlanacağım,ya da yerine birazını daha koymaya başlayacağım,hayat denen puzzle parçalarının..

şimdiye kadar çoktan " çamuruma katılması " gerekirdi bu kitabın,biliyorum,ama,bugüne dek hep ertelemiştim işte..
nasıl olsa yeri gelir,zamanı gelir diye diye...

hep rafta gördüm,elime aldım,bıraktım,nedense..

Henri Charriere' den Kelebek, bahsettiğim..aslında adını küçükken işittim..bir defasında salonda otururken babam:- gençken bana şu Kelebek' i eline alan,bitirmeden bırakamaz demişlerdi,10-15 sayfadan sonra bıraktım ben,okuyamadım,üniversite vs yoğun zamanlardı..sonra da unutuldu gitti,herhalde dünyada bu kitabı " okuyamayan " tek insanım, dedi..

sırf bu sözleri için bile hemen o gün alıp okumuş olmalıydım halbuki.ah ben!..

neyse,sanırım bundan sonra dilenecek özürler faydasız,kendime bile..

daha fazla bekletmemek için hazineyi,burada,bu saatte başlıyorum okumaya...( tam anlamıyla geceni 3' ü! )

dışarıda ufak tefek sesler duyulmakta..sevdicek içerde uyumakta...

benimse belki bulmakta biraz huzuru,bir türlü uyku tutmayan deli ruhum...

PS 1: bugün sinemada Indiana Jones' u izledim, eğlendim..
PS 2 : milli takımın portekiz maçını izledim,
şekilden şekile girdim,
sinirlendim..


5.06.2008

olan biten...



başından çok şeyler geçmiş o insanların gizemli havasını bürünmeye çalışmayacağım size.
yazamadığım bunca süre içinde akla hayale sığmayacak şeyler gerçekleşmedi neticede.
en son yazdığım “ tatil havadislerinin “ üstünde değildi hiçbiri en azından.
( hiç olmazsa bana göre )

evlendiğimizden beri 1 ( yazıyla bir ) kerecik bile sinemaya gitmemiş olmamız,
benim için en büyük havadis sayılabilir aslında.
“ flört dönemi “ tabir edilen dönemde,
o kadar çok gezmişiz,
o kadar çok – gerekli, gereksiz –
cafe,
sinema,
alışveriş merkezi vs görmüşüz ki,
mal bulmuş Mağribi gibi eve çöreklendik.
koltuklara,
mutfağa,
play station’ a kilitlendik,
durmadan DVD izledik.

bu haftasonu artık tam da
“ sinemaya gidicez bak kaytarmak yok “ yaparız diye düşünürken,
arkadaşlar aradı:
- cumartesi bize gelin beraber takılalım,
gece de kalırsınız, dedi.
teklif güzeldi,
biz de biraz düşünüp kabul ettik.

ben hala içimden,
“ pazar günü geç de kalksak nasıl olsa tatil,
o zaman gideriz sinemaya “ diye geçirmekteydim.

neyse cumartesi günü akşamüstü gibi gittik,
önce alışveriş yaptık marketten bir sürü,
sonra eve geçip biraz sohbet ettikten sonra,
yemek yedik.

yemek faslında:
- ee piizlenmeyecek miyiz biz? dedim.
onlar da “ biz yemekten sonra tekila içiciiiiz “ dediler
- sevdicek dahil -
ben de,
( buraya dikkat )
tekila bende ertesi gün baş ağrısı yapıyor diye rakı içtim.
“ benimki “ 1 kadeh rakıda bana eşlik ettikten sonra,
yemek sonrası “ tekila shotlarına “ iştirak ettiğinden,
neredeyse “ bir küçüğün “ tamamını tek başıma içtim.

ama neyse ki geceyi ayılıp bayılmadan,
midemden dışarı bir şeyler çıkarmadan,
sadece gereğinden biraz fazla konuşup gülerek tamamladım.

tamamladım da..
bu işin sabahını hesaba katmadım…
ya da sevdicek katmadı..
sabahın dokuzunda uyandı..
beni de kaldırmak için elinden geleni yaptı!
“ bak daha ev sahipleri kalkmadı,
biz misafiriz,
yat! “ diyorum,
habire kımıldanıyor,
bir şeyler anlatıyor,
cep telefonumun müzikleriyle oynuyor!
neyse zorlukla da olsa bir lavaboya gideyim bari dedim.
fakat başım sanki 5 dk önce içki içmişim gibi dönmekte,
akşamki sarhoşluk aynen devam etmekte!
zerre kadar ayılmamışım.
üzerine bir de mide bulantısı ve baş ağrısı eklenmiş!
ayakta durmayı bırakın,
oturamıyorum!

oradan nasıl çıktık,
ben takside mide bulantıma dayanıp kendimi eve nasıl attım bilmiyorum.
ama uyuyup uyanıp arada bir ilaç içerek akşam 9’ a kadar yattığımı biliyorum.
böylece pazar planları yine iptal oldu..

bu hafta da büyük ihtimalle cumartesi çalışacağım..
önümdeyse koca bir “ artı yoğun “ perşembe öğleden sonrası
ve “ tüm finansçıların kabusu “ cuma günü beklemekte.

temennilerimse bu haftasonunun,
hiç olmazsa bana kalan kısmının,
çok iyi geçmesi yönünde..

portekiz’ i mucizevi bir şekilde yenebilmemiz yönünde bir de…