21.08.2007

HAFTASONU OLANLAR...


sevgilim her seferinde söylüyor:
- çığlık atma,
olaylara böyle acaip,
"zıplamalı, coşmalı tepkiler" verme, diye.
ama,
bendeniz dinlemiyorum bittabi..
sevinç öyle aniden geliveren bir şey çünkü,
nasıl gelişeceğini de kestiremiyorsun.

küçücük bile sayılamayacak kadar ufak bir şeye kafayı takıp,
aylarca kendini mutsuz edebilme
veyahut önüne dünyalar da serilse mutlu olamama kapasitesine sahip
bendeniz likelife,
bazen basit tefek şeylerden de mutlu olabiliyorum işte,
tıpkı dün D&R’ da Grange imzalı yepyeni bi kitabı gördüğümde olduğum gibi.
sevincimin sebebi,
okuma zevki garantili yepyeni bir Grange macerasına atılacak olmam
+
telepat olduğumun kesinlikle kanıtlanmış olmasıydı.
( ki bu aslında korkutucu da bi yandan )

durum şu ki,
farkında olmadan birini ya da bir şeyi düşündüğüm andan itibaren,
en geç birkaç gün içinde onun haberini alıyorum
veya en azından onunla ilgili bir şey duyuyorum.

dün otobüs durağında otururken düşündüğüm şuydu:
Grange ne zaman yeni kitap çıkaracak?
ve bir kaç saat sonra D&R’ da tarafıma verilen mesaj şuydu:
al sana kitap!
son günlerde bu vakalar acaip sıklaştı
ve güdülerim çok isabetli sonuçlar yaratmaya başladı.

işte D&R’ da bu sebeple küçük çığlıklar atarak karşıladığım Grange kitabını
sevgilime bu cümleler eşliğinde gösterdim.
verdiği cevap takdire şayandı :
- sen neden otobüs beklerken Grange düşünosun ki?

zaten ben de onu anlatmak istiyorum,
ben bilinçli bir şey yapmıyorum,
birisi veya bir nesne hatta bazen bir kelime,
gelip aklıma takılıyor
ve ben kısa zamanda onunla ilgili bir şey yaşıyorum.
inanması güç, garip bir şey işte..

dün neler yaptığımızdan bahsedeyim biraz da size.
fragmanını gördüğümde çok önyargılı davrandığım,
"ıyy bu ne ya, bunları film diye koyuyorlar önümüze" dediğim,
Aman Tanrım 2’ ye film kıtlığından gittim!
yoksa,
alternatif olarak fantastic four’ a gidecektim ki,
geçen haftaki Harry Potter faciasından sonra beynimin orta yerinde oluşmuş,
"bi süre daha fantastik filme gitmeyeyim ben" düşüncesi beni frenledi.
gazetelerde gördüğüm "tarihin en pahalı komedi filmi" dürtmelerinin de bi etkisi oldu tabi..

sonuçta filme gittim.
ilk yarısı sadece 30 dk. sürdü.
klasik – klişe bir komedi filmiydi.
ama 2. yarısı hem daha uzundu
hem de tahminlerimden çok daha iyiydi.
tamam televizyon filmi ayarında filan belki ama,
içerdiği çevreci mesajla beni tam kalbimden yakalamayı
ve bana
"son 3-4 haftadır izlediğim en iyi filmdi" dedirtmeyi başardı.
üstelik de kendini sonuna kadar,
hiç sıkmadan,
yormadan,
tam tersine kalplerimize sıcak bir duyguyu hafifçe enjekte ederek hepimize izletti.
dikkat ettim,
salondan çıkan hiç kimse sıkılmış
ya da geldiğine pişman olmuş filan değildi.

filmden sonra teyzeme "geçmiş doğum günü hediyesi" kabilinden
bir Fakir katı meyve sıkacağı aldım.
daha sonra da Ekvator’ a gidip Galatasaray maçını yüreğim ağzıma gelerek izledim.
( bkz Star TV spikeri Ertem Şener, geçen yıl Şampiyonlar Ligi’ndeki GS-Liverpool maçımızda ne demişti :
yüreğimiz ağzımıza gele gele ağzımızda yer kalmadı )
neyse ki verilmeyen penaltımıza rağmen,
tek golle geçtiğimiz bu zor deplasmandan 3 puan almayı bildik de,
ben de rahat edebildim.

maçtan sonra da evime gidip biraz nette gezdim,
biraz televizyon izledim
biraz da play station oynayıp,
garip rüyalar göreceğim tuhaf bir uykuya daldım..





4 yorum:

ahmtnur dedi ki...

bişey sölim mi..sen benim ruhumu -ta şı yor sun-...tıpatıp..aynen..ve o dediğin..hani, farkında olmadan birşey aklına gelir ya, çok kısa bir süre sonra gerçekleşir .aynen..ben de yaşıyorum..şaşırıp kalıyorum..bu ne biliyor musun? tamamen ruhun saf ve arınmış olması ile alakalı..inancın kuvveti ile..maneviyatın güçlü..ve hissedebiliyorsun....:)) ve her insana nasip olmaz..çok şanslısın ki korunup,sakınılıyorsun..kıymetini bil lütfen..ve attığın her adımın takibini yap..sana gelen mesajları çok iyi analiz et ve hayatına uygula..gitmemen, bulunmaman bir ortamda bulunma,gitme mesela..ayağın çekmiyorsa,bir hikmet vardır sakın unutma..ruhunun kirlenmesine izin verme..zaten buna da yüce güç müsade etmiyor..derinlemesine düşünürsen anlayacaksın..mesajlar boş değil..sevgiler..

safakk1 dedi ki...

"gıcıksın kızım sen" demeye geldim : ))
gelmişken okudum da ne yapıim : )
ve müşahade ettim ki : )) / evet ne var müşahade diyorum ne yani edemez miyim : )) /
neyse işte ondan ettim ki, gayet lay lay lom günlerdesin : )
yok kitabı düşünüyosun "ahanda kitap çıkıyo önüne iki gün sona"
yok filme gidyosun film süper
yok açıl susam açıl diyosun açılıyo
yok bi bilmem ne : )) masal tadında günler yaşıyo millet be : ))
neyse yeterince fesatlandığıma göre artık çıkabilirim
ve bi kez daha
"gı-cık-sın kızım sen" : ))
/ iş bu yorum
150 yıl aradan sonra mekana uğrayıp
"yaşıyomuşsun ? ha iyi neyse" tadında bırakılan yoruma misilleme olarak bırakılmıştır : )) /

atalet dedi ki...

benim de 17 lik..
ben yerimde ufak ufak zıplayıp.. aaaa baaaak derken..
biraz uzaklaşıp..
sakiiiiiiiiiin sevin anne diyor..
=P
hehe..
şu anda da aynısını yapıyorum
ama o görmüyor..
uyaramıyor..
tatil kitabım olur benimmmm....

kartograf dedi ki...

Ben de küçükken çizgi romanlara çok meraklıydım. Yeni bir çizgi roman buldunmu zevkle eve kapanırdım.

Şimdi o tutkum geçti. Kitap diyorsun.... Bazı yazılarında ölümle ilgili derin düşüncelerinin olduğunu da okuduğumu hatırlıyorum.

Mesnevi de ölümle ilgili ve insanla ilgili çok derin bilgiler var. Bir yerlerden bulursan al. Kİtabın tamamı altı cilt. Yani altı roman kitabı büyüklüğünde.

Yalnız çevirmeni Veled İzbudak olsun. Ben MEB yayınlarından almıştım. MEB yayınevi kapandı şimdi.

Piayasa da pahalıdır.

Beyazıt'taki Sahaflar, Özbekler Pasajı yada Kadıköy'deki Alkmar pasajıydı ya unuttum şimdi işte o pasajlara bir bak.

İnternetten de arayabilirsin. Kitap ölümle ilgili kafanda yeni boyutlar oluşturabilecek bir kitap.

Diyorum da belki okumussundur da. Okudun mu hiç Mesnevi'yi ?