28.08.2007

Anneee... Ben Loto Oyniycaaammm....


bazen,
işyerindeyken,
telefona önceden kaydetmiş bulunduğum
ve her gün ev - iş arası gidip gelirken dinlediğim şarkıları,
hoparlöre bağlamak suretiyle bangır bangır açıp,
ofis ortamında dinletmek,
herkese bir "nooluyo ya?" dedirtmek istiyorum.
evet,
bütün bir ofise "nooluyo ya ?" dedirtir bu.
oysa ben o şarkıları sürekli dinliyorum.
evde çalmaya başladığımda da kimse bir şey demiyor.
ama işyerinde aniden sevdiğin bir şarkıyı çalmaya başlarsan,
normal değilsin,
garipsin.
ofisler tekin yerler değil,
söylüyorum size.

sevdiğin biriyle telefonda konuşmak istemek
ya da mesajlaşmak,
gazete okumak istemek,
televizyon seyretmek istemek,
uyumak istemek gibi günlük hayatımızın en basit,
sıradan ve vazgeçilmez arzuları,
işyerinde duyulması halinde sizi
"iğrenç, aşağılık, tembel" insan pozisyonuna düşürebiliyor.
( sizi gidi bizi bilmezler sizi )

onlara normal gelense,
bütün gün,
kamburunuz çıkıncaya kadar
bilgisayarınızın içine düşmecesine durmaksızın çalışmanız,
yemeğinizi 15 dkda tamamlayıp,
mesai bitiminden de mümkünse en az 2 saat sonra işyerinden çıkarak,
sabah ayakta ve sıkışık bir trafikte 1,5 saate geldiğiniz yolu,
yine 1,5 saat boyunca trafikten bunalarak eve dönmek için kat ettikten sonra,
size kalan,
1-2 saat gibi,
yemek – duş vb elzem ihtiyaçlarınızı ancak karşılamanıza yetecek zaman içerisinde dinlenip,
sosyallaşip,
aşkınızı yaşayıp,
ruhsal doyumlarınızı tamamlamanız
ve ertesi sabah 6:30 itibariyle uyanıp,
aynı berbat yolu kat ettikten sonra,
saatlerce sürecek aynı çalışma maratonuna girip döngüyü sürdürmeniz.
tekrarlıyorum,
iş hayatındaki tüm insanlara "normal" gelen bu.
bizim ofis için konuşmuyorum.
bütün işyerlerinde böyle.
o halde bütün "çalışan alemine" soruyorum:
- kuzum, topluca delirdiniz mi siz?

hadi müdürleri,
patronları filan bir yere kadar anlayabiliyorum da,
seninle aynı seviyede çalışan,
aynı maaşı alan,
aynı derece yorulan insanların,
sen işyerinden
- erken de değil -
tam mesai bitiminde çıkarsan arkandan tuhaf tuhaf bakıp,
bir saat dedikodunu yapmaları
ya da
elinde cep telefonu gördüklerinde,
sevdiğin biriyle iletişim halindesin diye,
"dünyanın en korkunç işini" yapıyormuşçasına hayretle,
en irkilmiş nazarlarını üzerinize fırlatmaları kadar,
salakça,
dangalakça
ve hayvanlık derecesinde yalaka başka bir davranış görmedim ben.

insan insanın kurdudur derler ya,
inanılmaz doğru bu.
en insanca ihtiyaçlarının,
senin kadar hırpalanması muhtemel kişiler tarafından bunca şaşkınlıka karşılanması,
ancak "Allah kahretsin sizi bee" dedirtiyor bana.
adam patron olsa diyeceğim ki,
"ben bu adamı 3 saat fazla çalıştırırsam 3 YTL fazla kazanırım" hırsı içine düştü.
ama bunların o dayanağı da yok.
senin çok çalışmanın ya da az çalışmanın onu zerrece etkilediği yok.
alacağı 3 kuruş maaş yine aynı maaş.
üzerine bu tip ayak oyunlarına girerek biraz da insanlığından kaybediyor.

köleleşmeyi o denli içselleştirmiş ki,
senin köleliği ve prangayı kabullenmemiş olman
kendine çaldığın 3 dakika zaman
ya da herhangi bir şekilde düzene başkaldırman,
ona dünyanın en ayıp şeyi gibi geliyor.
zavallı işte,
gariban çark budalası.

halbuki birbirine omuz vermesi,
daha yukarıdakilere,
patronlara,
müdürlere karşı birbirini savunması,
kenetlenmesi gereken bizleriz.
hak arayışında sonuçlar alabilmek için kalabalık olmak gerekir çünkü.
memnun olmadığın bir yan,
insanca bulmadığın bir çalışma ortamı
veya hak ettiğin halde sana verilmediğini düşündüğün şeyler varsa,
bunları ancak diğer çalışma arkadaşlarınla birlik olarak,
hep beraber hareket ederek elde edebilirsin.
yoksa asla,
azıcık kafasını kaldıranı ezmeye,
yok etmeye,
mahvetmeye çalışarak değil...

hiç mi kafaları basmıyor ne?

PS: bunca söylenmeme rağmen,
işten atılırsam "böhüüü böhüü" diye ağlayıp,
hemen yeni bir iş aramaya koyulacağım gerçeğini de değiştirmez bu.
"mecburiyet" denen şey,
böyle acımasız,
böyle kıyıcı bir kelime işte..


1 yorum:

burdasaklaniyorum dedi ki...

o kadar katılıyorum ki.
ve o kadar sinir oluyorum ki.