merhabalar,
ben (evet sinema hastası ben) uzun zamandır baş dönmelerinden sinemaya gidemiyordum biliyorsunuz.
en son -anlatmış mıydım hatırlamıyorum- sevdicekle kavga ettiğim bir gün gitmiştim bir filme.
evde epey tartıştık sonra olmasından en nefret ettiğim şeylerden biri oldu,
kavga "susma aşamasına" geldi.
bizim bazı kavgalarımız böyle oluyor ve bu "susma" olayı çok uzun sürebiliyor -2 gün bile.
ben de yine öyle olacağını düşündüm o gün
ve dayanamayıp dışarı çıktım.
çıktım da çıkar çıkmaz ayağımda o günlerde mevcut olan bir yara acımaya başladı.
zaten başım da dönüyor mümkün değil yürüyemeyeceğim!
gurura mok sürdürmemek için eve de dönemiyorum!
bir taksiye atlayıp alışveriş merkezine gittim
orada da mağaza filan gezemeyeceğimden Düğün Dernek filmine girdim.
en azından Türk filmi altyazı filan okumazsam çok dönmez belki başım dedim
ve son yarım saat başım çok ağrısa da dayanabildim.
bir de ben çok seviyorum şu Ahmet Kural ve tayfasını.
çok komik geliyorlar bana.
sonuçta o filmi bir şekilde izleyebildim.
bugün öğleden sonra sevdicek aradı akşam sinemaya gidelim mi,
bizim arkadaşlar gitmiş beğenmiş dedi.
tabii yine ben dayanabileyim diye Türk filmi tercih etmişti: Bi Küçük Eylül Meselesi.
"tamam, duramayabilirim ama, çıkabiliriz" filan diye uyardım,
o da tamam dedi.
işten gelince alışveriş merkezine gittik.
önce yemek yedik sonra filme girdik.
görüntüler filan epey aydınlık olduğundan seyredebildim.
-karanlık, aşırı gürültü, karanlıkta alt yazıya odaklanmaya çalışma gibi durumlar baş dönmesini arttırıyorlar-
öyle ahım şahım bir film miydi?
yoo bence değildi.
ama güzel Bozcaada görüntüleriyle filan geçti gitti işte.
ben pek dizi izlemediğimden,
Farah Zeynep Abdullah'ı ilk kez seyrettim,
annem de hep överdi bu kız çok yetenekli diye,
o yüzden biraz da merak ederek gittim.
ama -beklentim de yükseltildiğinden midir nedir- kızın oyunculuğunu hiç beğenemedim.
o his bana geçmedi,
yapmacık kaldı sanki.
esas oğlanla aşk sahneleri "ahhh o güzel aşk" duygusunu hiç vermedi.
hani aşk filmlerinde kızla oğlan hep kavuşsun isteriz ya,
ayrıldıklarında gözyaşı dökeriz filan,
ayrıldıklarında gözyaşı dökeriz filan,
burada filmin başından itibaren "ayrılsalar da oluuuur birleşseler de oluuuur. Bozcaada süper yalnız, denize girmeyi özledim, domates reçelinin iyisini İstanbul'da nereden buluruz acaba? " düşünceleri içindeydim.
bu filmin notu en fazla 5 olabilir kanımca.
o da ada hatırına.
kızın filmin başlarındaki bazı hallerini kendi eski halime benzettim yalnız.
gereksiz şımarık ve iticiymişim diye moralim bozuldu.
ben de dışardan o kadar rahatsız edici mi bulunuyordum acaba?
neyse düşünmek istemiyorum.
çünkü benim o hallerim sevdicekten sonra değişti,
epeyyy değişti.
ama düşünüyorum da onunla tanışmasam,
böyle bir aşk yaşamasam her şey çok farklı olurdu herhalde.
ben o halimi sürdürürdüm,
sonunda da çok yalnız ve mutsuz biri olurdum.
şu andaysa "yalnız değil ve mutsuz" durumdayım :))
ama sebebi hastalıklar tabii ki.
neyse o konuyu tekrar deşmeyeyim şimdi.
bu arada sağlık deyince sevdicek de 31 Ocak'ta ameliyat oldu,
solunumla ilgili,
işte hem sinüsler temizlendi hem et polip bilmem ne gibi sorunlar giderildi.
bir gece kaldık hastahanede,
iyi geçti,
2 gün sonrasında dışarıdan ameliyat olduğu bile belli değildi hatta.
ama iç kısımda yaralar vs hala tıkanıklık var tabii.
şöyle " ben artık rahat nefes alabiliyorum " diyeceği günü öyle iple çekiyorum ki.
bu aralar Hakan Günday'ın Daha'sını okuyorum.
başlarken tam sarmamıştı,
"bu sefer yazamamış galiba, aceleye mi gelmiş nedir?" falan demeye yeltenmiştim
ama yine kanıma girdi,
kıvama geldi.
henüz bitirmedim ama şu an okuduğum sayfalar tam tadında yani.
yine altını çizme alışkanlığım depreşti.
aslında kitabı alalı epey oldu ama yavaş ilerleyebiliyorum.
çünkü eş zamanlı Game Of Thrones serisini de okuyorum.
biraz ondan biraz bundan derken başı dönen hayat gibi ancak bu kadar ilerleyebildi.
çok yazdım sanırım artık gönderme zamanı geldi.
elimi yüzümü yıkama-makyaj temizleme vs işlerden oluşan ritüelimi yapmak için banyoya gitmeliyim şimdi :))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder