15.06.2010

beynime yapılan işkence ve Sibel Arna'ya inciler..


***şimdi arkadaşlar.
devlet nedir?
TDK bu konuda ne demiştir?
"toprak bütünlüğüne bağlı olarak,
siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık"
evet devlet,
insanlar bu dünyada serbestçe yuvarlanıp dolaşan taşlar gibi hürken,
kendi kendilerine düşünüp gerekliliğine kanaat getirdikleri,
bir takım hadiselerin bir üst perdeden yönetilmesine,
ayarlamaların, görevlendirmelerin ve paylaşımın bla bla yapılmasına "yukarıdan" yardımcı olması için,
bir milletin kendini hakim saydığı topraklar üzerinde kurdukları siyasi bir örgüt,
bir tüzel varlık kısaca.
peki teknoloji ne?
"insanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü."
yani bunu da tıpkı devlet gibi insanlar aslında kendi kendine "icat" ediyor.
yoktan var ediyor.
hayatını kolaylaştırsın, denetleme ve değiştirme işine yardımcı olsun diye.

madem biz hem devlete hem de teknolojiye sahip insaoğullarıyız,
o halde, lütfen:
devlet bu vuvuzelaya hemen bi şeyler yapsın!
çok çabuk ama, rica ediyoruz.
(ve biri bana açıklasın neden 21. yüzyılda bu işkenceyi çekmek zorundayız?!)

devlet yapamıyorsa da teknolojiyi üreten ve yönlendiren insanlar,
"vuvuzelanın ses frekansını ölçtük ve bundan etkilenmemenizi sağlayacak kulaklık vb geliştirdik,
alın Dünya Kupası bitmeden tepe tepe kullanın"
desin!
binlerce yıllık insani gelişimin bizi getirdiği nokta vuvuzela sesine mahkumiyet değildir, olamaz, olmamalı.

zaten 4 yılda bir yapılan,
bizim de 48 yılda bir filan zar-zor katıldığımız
-katılınca da en az 3. oluruz ama bak!-
güzzzzelimmm Dünya Kupası' nı izleme zevkini mahveden bu aygıtı -evet aygıt-,
"geleneksel çalgı işte ne yapalım, ehümehü kem küm" zırvalarıyla yasakla(ya)mayan FIFA'ya da selam olsun.
geleneksel olan her şeyi,
-en basitinden bir desibel sınırı dahi gözetmeksizin-
spor müsabakalarında kullanmak ne zamandan beri farz oldu?
bunu düşünenleri Olimpiyat Stadı'nda düzenlenecek,
binlerce kişinin aynı anda kemençe-saz-davul-zurna çaldığı bir etkinlikte görmek isteriz.
(bu arada bu enstrümanları vuvuzela gibi bir nesneyle aynı kefeye koyduğum zannedilmesin,
geleneksel olana övgünün varabileceği noktanın anlaşılabilmesi açısından,
şahane enstrümanların bile yüksek desibelde aynı anda aynı ortamda çalındığında kakafoniye neden olabileceğini anlamaları için bu örneği verdim)

ayrıca Dünya Kupası adı üzerinde dünyanın farklı kültürleriyle tanışmanın da zemini olmuştur tarihi süresince.
ben bir Hollandalı'nın da,
İngiliz'in de, İtalyan'ın da kendi renklerini,
kendine has tezahüratlarını ve showlarını görmek istiyorum tribünlerde.
ama illa her maç, kesintisiz, gol da olsa faul de olsa asla değişmeyen tek düze sinek vızıltısı!
en azından bu "gösteriyi" yalnızca Afrika ülkelerinin maçlarında yapabilecekleri şekilde sınırlandırılmalılar.
aksi takdirde yeni yetişen nesli Dünya Kupası ruhundan ve dahi futboldan soğutacaklar!

***Sibel Arna denen bir şahıs varmış.
açık söyleyeyim ben kendisini tanımaz-etmezdim.
maalesef hakkında patlayan bir polemik dolayısıyla bugün bir yazısını okuma şanssızlığına eriştim.
aslında burada kendİsinden bahsederek ona çok arzu ettiği primi de vermek istemezdim,
ama zaten artık meşhur oldu bir kere.
neyse bu şahsın Hürriyet'te bir "köşeciği" varmış.
işte o köşeciğinde:
"çocuğum-çocuk doğurdum ben-yemek filan da yiyo çok değişik-bugün ağladı inanılmaz bir çocuğum var benim-su bile içio,über çocuğum" minvalinde yazılar yazar,
kendi halinde yuvarlanır gidermiş.
bir gün bu köşeciye bi arkadaşı mı doktoru mu ne demiş ki -sinirimden unutum-
istersen çocuğunla da tekneye binebilirsin,
tatilini beraber geçirebilirsin.
bu da atlamış hemmmmen bilmem kaç metrelik 8 kameralı (evet kamera yazmış) teknesine,
keyifli mi pahalı bir mavi yolculuğa koyulmuş.
ama tabi yanına almak için can attığı yavrusuna kendisi bakacak değil ya -haşa!-
parya kabilinden gördüğü dadıyı da,
lütfedip tatile götürüvermiş.

ah! ama o mu tatil yapmş dadı mı tatil yapmış belli değilmiş.
o her saniyesinin tıkır tıkır parasını saydığı dadı,
yüzme filan bilmediği halde denize girmelere mi özenmemiş,
çocuğu teknenin içinde annesinin peşinde mi gezdirmemiş!
sennnnnn parası ödenmiş dadı,
sennnn çocuğu yeterince eğlendirebilseydin,
o çocuk annesine ihtiyaç duymayacaktı.
annesi de istediği gibi güneşlenebilecek, tatilini bozmayacaktı.

senin orada bulunma sebebin 7/24 Sibel Hn.'ın festivaline kol kanat germekken,
nasıl 0,14 saniye işine mola verip, manzaraya bakarak:
"ahh keşke kocam, çocuklarım da burada olsaydı" diye iç geçirirsin.
Sibel Hn. lütfedip seni Göcek'lere, Rodos'lara, Simi'lere götürmese sen oraları hiç görebilir miydin?
bak hemen fakir aklın başından uçtu.
çocuğa günde 1 yumurta yerine 1,01 yumurta yedirdin.
ve çocuğun fiziksel gelişimi tamamen bozuldu.
( üstelik ruhsal gelişimini olumsuz etkileyecek davranışlar çevresinde mevcutken.)

bir de teknedeki diğer çocuğun dadısı ekürinle beraber hiç utanmadan normal insanlar gibi yeni gördüğün bir yeri fotoğraflamaya kalkıyorsun.
sabırtaşı Sibel Hn.'ın sana "paçoozzzzz" diye bağırıp suratına bir tokat ekleştirmemesi bence asaletindendir!
(bkz.şahika koçarslanlı)
kendisi sadece tatil imkanlarından yararlanmak isteyen dadıların kafasını dalış tüpü olmadan suya gömmek istiyor o kadar!
Allahım bu ne yüce gönüllülük,
bu ne muteşem bir "patronluk" yarabbi.

şimdi Sibel Hanımcığım,
(-cığım diyorum ama?)
benim annem de çalışan bir anneydi,
benim de bir kaç tane dadım oldu,
inanmazsın herrr saniyelerinin parasını kuruş kuruş verdiğimiz halde,
onları istediğimiz gibi aşağılayamıyorduk, biliyor musun?
benim annemle babam bir tuhaflar.
bize sürekli
"bakın evimizde çalışan insanlara saygıyla yaklaşacaksınız,
biz evde yokken onları kesinlikle üzmeyecek, sözlerini dinleyeceksiniz.
işlerini zorlaştırmayacaksınız.
en ufak bir şekilde onlarla dalga geçtiğinizi görürsek fena ceza alırsınız"
derlerdi.
ne saçma di mi?
halbuki parasını vermiştik.
neyse hatırlamak istemediğim kötü günlerdi.
yazını okuyup bir yerlerde bu insanlara hak ettikleri gibi davranan birilerinin olduğunu görünce yüreğim serinledi.
öperim.




4 yorum:

Çağlar dedi ki...

Vuvuzelaya dair benim de söyleyeceklerim var. Üzerimdeki ölü toprağını atıp nihayet futbol izleyeyim dedim kendi keyfimce yüksek çözünürlüklü falan. Bu bir çok insan için olağan bir ritüelken benim için ciddi bir değişim olacaktı. çok anlam yüklemiştim. Geçtim karşısınıa televizyonun, açtım maçı, Almanyanın Avustralyaya sıraladığı dörtlüyü izleyene kadar başıma ağrılar girdi, kendimi tvnin ekolayzırının karıştırırken, sesi en kısık nasıl dinleyebiliyorum diye denerken buldum. Olmadı vuvu, yaktın benim depresyon çıkış yolumu...

Şarküteri dedi ki...

Dünya kupasıyla pek işim olmadığı için geç öğrendim bu vuvuzelayı... Acaba Türk insanına has bir şikayet mi yoksa diğer ülkelerden de benzer tepkiler geldi mi? Hala yasaklanmadığına göre bence gelmemiş... Dünya vuvuzelayı bağrına basmış demek ki! Bak zurnayı hiç böyle tanıtamadık biz uluslararası kamuoyuna...

Sibel Arna olayında da "reklamın iyisi kötüsü olmaz" kuralı işledi sanki... Daha iki hafta önce kimse tanımıyordu kendisini, şimdi yazdığı yazıları daha çok kişi merak edecek. Bir de özür dileyip "yanlış anlaşıldı" falan diye işlerse, bence alır başını gider. Ha "başını alıp nereye kadar gidebilir" sorusuna girmiyorum...

Bi de Opera ve Bale kurumuna saydıran yeni bir kadın çıktı. Kimsenin takip etmediği bu sanatı yürüten kurum kapatılsa daha iyi olur, oradakiler haybeden para alıyor diye, buyurmuş... O da aynı formülün peşinde gibi geldi bana...

Adsız dedi ki...

Sibel Arna (veya yazısını kontrol etmeyen editörü) kovulana dek Hürriyet gazetesi almayın; Hürriyet'e ilan vermeyin. Ancak tepkinizi verirseniz gazete kendini düzeltme ihtiyacı duyar.

hayatgibi dedi ki...

caglar,

aynı şeyleri hissetmişiz demek ki..

***

sarkuteri,

yok yok tüm dünyadan tepki var bu olaya.
Hatta FIFA başkanı bile açıklama yapmak zorunda kaldı bu konuda,
-yazıda değinmiştim- yok efendim gelenekselmiş bilmemneymiş diye.
Ama inan dünya çapında geniş katılımı olan "vuvuzela yasaklansın" siteleri filan kuruldu.
Koskoca BBC bile maçları bu sesi filtre ederek vereceğini duyurmuş.
Ve LG de kendi ürettiği televizyonlardaki ses temizleme özelliğiyle ilgili detaylı açıklama yapmış filan.

Yani olay büyüdü ama engelleyen olmayacak gibi.

kader kısmet deyip katlanacağız buna da :)

***

adsız,

ben zaten Ercan Saatçi Galatasaray'a küfür ettiği halde, gazete çapında kendisine sahip çıkıldığından ve kendisi bana göre bu konuda yetersiz olduğu halde spor servisinin başında hala tutulduğundan asla Hürriyet almıyorum.
Yakınlarım da almıyor. Fenerbahçeli olanlar dahil.
Çünkü bu adamı FBliler de sevmiyor, yazılarını çok basit buluyorlar ve futbolun içinden gelmediği için onlara da antipatik geliyor.
Eski futbolcu değil, hakem vs değil, sporla ilgili en ufak bir eğitimi-sertifikası vs yok.
Ha bunlar olmaz ama inanılmaz bir futbol zekası ve kıvrak bir kalemi olur anlarım, ama o da yok.
Damatlık kontenjanından bir yerlerde ve küfürbazlığına rağmen,
hala aynı yerde.

Sıradan bir spor yazarı olarak gazetede tutulsa belki bir derece anlarım
ama tarafsızlığını koruyamayacağını bu kadar açık belirtmiş ve milyonlarca taraftarı bulunan bir camiaya en ağır küfürü etmiş bu insan maalesef spor servisinin başında!
ayrıca Galatasaray'dan adam akıllı bir özür bile dilenmedi.
işte bu katlanılır gibi değil.

sibel arna olayı da tuz biber tabii..

haklısınız bu satın almama kararında..