24.11.2009

zahir..


iyi bir yalan söyleyebilmek bir erdem midir bilmiyorum.
sıradan bir yalan değil.
başı, sonu, kapsamı ve detayları iyice düşünülmüş,
zemini güzelce hazırlanıp tertemiz bir kilim gibi insanların basıp geçecekleri yere usulca serilmiş bir yalan.
etraftaki insanların mutluluğunu ve huzurunu temine yarayan bir yalan.
belki de böylesini söylemek bir meziyettir..

ama ben yalanın hiçbir türlüsünü sevemiyorum.
salt dürüstlüğü ve sert gerçekleri istiyorum.
suratımda tokat gibi patlayacaklarını bilsem bile.
sarsılıp sendelemekten, nefessiz kalacak kadar incinmekten ölümüne korksam bile.
koruyucu yalanlardan hele, özellikle nefret ediyorum.
beni korunup kollanacak bir varlık gibi görenlere:
-beni korumayın, bunu illa yapacaksanız da yalanlarla yapmayın, demek istiyorum.

şunu iyi biliyorum:
bir kısmımız inkar etse de hepimiz sevilme isteğiyle dünyaya geliriz.
bu istek gelir hayatımızın belli bölümlerinde boğazımıza dayanır.
yutkunamadığımız için boğazımızdan aşağı 1 yudum içki yuvarlarız
ve bu içkinin adı çoğunlukla yalandır.

insanları sevme sebebimiz bile çoğu zaman sevilme isteği değil midir?
bir kısmımız bunu da inkar eder.
" benimki beklentisiz sevgi " der.
" sırf o mutlu olacaksa hayatından çeker giderim, onun beni sevmemesinden değil mutsuz olmasından korkarım " der.
edebiyat iyi güzel,
ama hayatımızın kenar süsü de değil.
işte böyle gereksiz edebiyat parçalamak da bence çoğunlukla sakil duruyor.

açıkça: sevilmek istiyoruz.
sevilme isteğiyle yanıp tutuşuyoruz.
" gerçek fedakarlık " diye yutturmaya çalıştıklarımızın,
" karşılıksız iyilik " gibi göstermeye çalıştıklarımızın sonucunda,
herkesin,
" vay be ne asalet! " demesini bekliyoruz.
karşımızdakinin hatasını! anlayıp,
" ben senin yüce gönüllülüğünü nasıl fark edememişim "
diyerek kollarımıza atılmasını kurgulamıyor muyuz?

küçük beyinlerimizde hazırladığımız masum tuzaklar,
aslında sandığımız kadar gizil değil.
şimdi ben ne yapayım sana göre beyninin kuytusu olması gereken yer,
bana apaçıksa!

işte bu minik sevilme çırpınmaları arasında dudaklardan dökülüveren
" ben seni korumak için yalan söyledim " safsatalarının ruhu,
gözüme daha en baştan düşük görünüyor..

bir şeyleri benden saklayarak borsa değerinizi arttırmanıza olanak yok,
çünkü ben zihninizin arkasını okuyabiliyorum.
bu yazının düşündüreceğinin aksine,
belki de kendime en alengirli yalanları ben söylediğim için,
arkamdan dolaşmaya cüret edenlere kaplan kesiliyorum.
derhal kendi sınırlarınızın arkasına çekilin yoksa en kanlı şekilde geri püskürtüleceksiniz diyen bir komutan olmak istiyorum.

en korktuğum ve pişmanlık duyduğum yalanları zaten uzun zaman önce bizzat söylemişken,
yenilerini üretmeye ağzını açanların hayatımın köşe başlarına düşman askerlerini yerleştirdiğini,
yarattıkları pusun ardından bile seçebiliyorum.
" geldikleri gibi giderler! " diyecek kadar dağ gibi olabilecek miyim,
bir tek onu bilmiyorum..



5 yorum:

.. dedi ki...

zor konu.
bazen gerçekler öldürü yaralar açabilecekse kişi de, onun hayatta kalmasını sağlamak için yalan söylenebilir diye düşünüyorum ben.
halam, kızı ve eşiyle birlikte geçirdiği kazada ölümcül yaralandı. haftalar sonra kendine geldiğinde sorduğu soruyu tahmin edersin. ama söyleyemedik, kimse söyleyemedi kocan ve kızın öldü diye. bir süre, mecburen bi süre, yalanlarla yaşadı, yaşadık.
belki örnek acımasız oldu ama bu aklıma geldi.
o yüzden hiç diyemem ben "yalan sevmem, söylemem" diye. elbette sevmem ama, büyük de konuşamam ki, belki zaman zaman haklı gerekçeler getirebilir hayat bir yalana sığınman için.
ama zor, evet.

hayatgibi dedi ki...

çok önemli bir paylaşımdı bu..
içtenliğin için çok teşekkürler.

ama ben mesela,
kızım öldüyse öğrenmek isterim uyandığım anda..
arkasından intihar edecek olsam bile,
bu hak bana verilmeli diye düşünürüm..

fakat konu sevdiklerim olunca..
dediğin gibi büyük konuşmamak gerek belki..

sevgiler..

alpernatif dedi ki...

Sonuna kadar haklısın
Hayatımda söylediğim yalanlar o kadar manasız boyutlara ulaştı ki en sonunda kendim nefret ettim yalandan
senelerdir doğru neyse o
acıtıyor mu ?
bırakın acısın
insan acı çekerek büyüyor nasıl olsa :)

Şarküteri dedi ki...

Gerçek, saf gerçek, uranyum gibi radyoaktif bir element bence. Hepimiz karıştırılmış ve indirgenmiş formlarını kullanıyoruz gündelik hayatta. Çünkü saf hali çoğumuzu yakıp yıkacak güçte. Mesala din, toplumsal kurallar, ahlak... Hayatın nasıl başladığına ve bu gezendeki amacımızın ne olduğuna dair bilimsel, kesin gerçekler var mı? Toplumsal hayatımız bu gerçeklerin boşluğunu dolduran yalanlarla sarılmış durumda. Saf gerçeği arıyorum demek, ben bu alemden ayrılıyorum demek gibi birşey.

hayatgibi dedi ki...

sarkuteri..
belki de ben bu alemden ayrılıyorum? :)

alpernatif..
başımıza kötü bi şey gelmese bari :)

sevgiler...