18.03.2014

18 Mart.. Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor..


...
 
vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.
 
...
 

"bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;
sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;
sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
 
Mehmet Akif Ersoy
 
 
bugün ağlama günü,
bugün duygulanma günü evet.
ama üzüntüden çok gururla, onurla.
layık mıyız bilmiyorum ama atalarımız bizler için,
biz bugünleri görebilelim diye Çanakkale'de canını verdi.
biz onları ne yazık yılda bir gün, o da belki anabiliyoruz.
 
bugün sadece Çanakkale tarafına giden insanlara değil,
yolda yürürken gördüğüm her insana,
kolundan çevirip haykırmak istiyorum:
 
Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir!.

evet onlar bizim için öldüler.
pek çoğu 18'inden gençtiler.
mektep sıralarından kopup geldiler.
o mekteplerden biri de Mekteb-i Sultaniydi.
o yıl, Mekteb-i Sultani mezun vermedi, veremedi.
 
Çanakkale ve diğer cephelerde farklı yıllarda şehit olmuş Galatasaray Lisesi öğrencilerinin isimleri,
okulun girişindeki anıtta da yaşatılmaktadır.
Galatasaray kırmızı rengini de akan kandan almaktadır.
 
ne tuhaf tesadüftür ki bugün Galatasaray'ımızın maçı var,
hem de bir İngiliz takımıyla.
evet anlamı sembolik belki,
ama böyle önemli bir günün hatırasına saygıyla,
tüm takım taraftarları beraberce bugün takımımızı destekleyelim.
 
sevineceksek beraber sevinelim üzüleceksek beraber üzülelim.
atalarımızın anısına saygısızlık etmeyelim.
 
 
 

7.03.2014

bu benim dünyam: Arctic Monkeys, Imagine Dragons, Woodkid, Beirut


selamlar selamlar..
artık oralarda pek kimse kalmadı biliyorum,
ama eskiden kalanlara,
olası yeni geleceklere,
kısacası herkese iyi akşamlar.

okuyan olsa da olmasa da sen kendin için,
hayatını kayıt altına almak için yaz diye motive etmeye çalışıyorum kendimi.
zaten benim hayatımdan benden başka pek fazla bir şey bekleyen kalmadı.
çok önemseyeni de yok açıkçası.
kendi küçük dünyamda da anlam vermezsem boşa gidecekmiş gibi geliyor.

ha ne oluyor da kayıt altına alacaksın diyorsanız,
düşüneyim,
mesela bugün kalkar kalkmaz ne yaptım ne yaptııımm
hah hatırladım,
kalkar kalkmaz play tuşuna bastım ve yatağı toplarken yüzümü yıkarken kendime kahvaltı hazırlarken filan sürekli olarak onları dinledim:
Arctic Monkeys'i.
evet tam bir "Arctic Monkeys'e giriş" dönemindeyim.
size de olur sanıyorum,
yeni bir grup duyduğunuzda eski albümleri varsa araştırıp onları deşersiniz,
yeni bir yazar duyduğunuzda eski kitaplarını karıştırırsınız vs.
ben tam o dönemin başlarındayım işte.

Aslında Arctic Monkeys'le yeni tanışmış değilim,
ara sıra müzik kanallarında radyolarda filan şarkılarına denk gelmişliğim,
ödül gecelerinde canlı performanslarına tanıklık etmişliğim,
haklarında çokça " süper grup, mükemmel, öte vs " diyenleri duymuşluğum var.
ama bir şey çok övülünce oluşan bir mesafe vardır ya,
ben aşamamıştım henüz o mesafeyi.
son olarak Brit Ödülleri'ndeki canlı performanslarını da izleyince,
bu grubun dünyasına girmeye meyillendim ve itiraf edeyim:
pişman değilim.

bir kere son söylenecek şeyi baştan söyleyeyim,
çok iyiler.
çok çok iyiler.
yani adeta başka bir leveldalar.
( Türkçe katliamını itinayla görmezden geliniz. thnks :) )

şu şekilde anlatmaya çalışayım,
çağdaşı olmadığımız için üzüldüğümüz büyük olaylar, büyük sanatçılar vs vardır.
kimi Rönesans Çağı'nda yaşamış olmak ister örneğin,
kimi 1920'de Paris sokaklarında,
kimi keşke Woodstock'ı görenlerden olsaydım der,
kimi Elvis'i yaşarken sahnede izleyemediğine üzülür,
kimi Beatles'ı dağılmadan,
kimi Freddie Mercury'yi ölmeden görmüş olmayı diler.
büyük konuşacağım,
Arctic Monkeys de ileride sahnede izlemiş olmakla övünülecek,
ya da " Arctic Monkeys'in Arctic Monkeys olduğu zamanlarda ben gençtim, yakaladım o çağı " diye kalıplar oluşturulacak müzik elementi diye tabir edebileceğimiz oluşumlardan biri.
bakın grup falan diye geçiştiremiyorum,
"oluşum" " element " gibi kelime seçimlerine zorlanıyorum.
çünkü öyle bir "şey" e tanıklık ediyorum.
hatta şu an bu yazıyı yazarken bile onları dinliyorum.

ve bu söylediklerim daha sadece A.M albümlerini adamakıllı dinlemiş halim.
eski albümlerini doğru dürüst irdelemiş değilim.
ama daha ilk şarkıdan zaten o "kumaş" o kalite o olmuşluk kendini hissettiriyor.
var diyorsun,
"next big thing " diye yıllardır beklenen şeyin şu an içinde yaşadığını anlıyorsun.
hatta zaten bu uzun zamandır yaşanıyor da (çünkü grup kurulalı çok oluyor )
sen bu büyük dalgaya yeni dahil olduğunu hissediyorsun.
ki ben pek öyle "kitlelere dahil olayım" insanı değilimdir,
hatta kendi araştırıp bulduğum gruplar çok yayılmasın çok bilinmesin "ayağa düşmesin" isterim
-tabirimi hoş görün ama öyle-
ama bu sefer zaten çoktan başlamış "büyük akım"a kapılmak bile koymuyor,
müzik öyle iyi ki her şeyin üstüne çıkıyor.
tarzlarını sevmeyen beğenmeyen de olabilir belki ama kendi alanlarında çok çok büyük bir olay olduklarını anlamana engel olmaz bu.
ne bileyim belki Michael Jackson'ı sevmezsin ama nasıl bir fenomen yarattığını,
zamanında dünyada en çok bilinen kelimenin bile onun ismi olduğunu filan duyar öğrenirsin ya.
Arctic Monkeys de kendi tarzlarında bence öyle.

Do I Wanna Know'u dinlediğinde zaten anlamadıysan bunu,
arkasından gelen R U Mine'da çarpılıyorsun.
o da yetmezse Arabella'yı dinleyince artık tam olarak neyle karşı karşıya olduğunu fark ediyorsun.
One For The Road'u,
Why'd You Only Call Me When You're High'ı ise anlatmaya gerek kalmıyor zaten,
bu çocuklar tabii ki bunları da yapacaktı diyorsun.

kısacası çok çok çok beğendiğimi,
bilmem yeterince anlatabildim mi? :))

bir de daha önce yazmış mıydım hatırlamıyorum,
yine biraz geriden gelerek bu aralar çok takıldığım çok sevdiğim bir grup daha var:
Imagine Dragons.
yahu Radioactive nasıl bir şarkıdır,
Demons nedir,
It's Time'da naapmaya çalışıyorsunuz diye sormak istiyorum kendilerine.
çok çok seviyorum sizi, bilin dedim.
hele canlı performanslarınızı internetten tek tek izledikçe bittim.
Grammy Ödül Töreni'ndeki Kendrick Lamar düetinize değinmeye bile gerek görmedim.
en son Katy Perry bile sizi kıskanç ve hayran bakışlarla süzmekteydi öyle söyleyeyim.
evet direkt grupla konuşmaya başladım farkındayım kapatıyorum konuyu.

son bir şey,
çıkalı çok olsa da Woodkid projesine de daha doyamadım ben.
açıp açıp izliyorum mükemmel klip üçlemesini:
Iron, Run Boy Run ve tabii ki I Love You.
I Love You'nun klibinde kendimden geçiyorum,
şarkının sözlerine ve klibin hikayesine ayrı,
"bunları yaratanların nasıl bu kadar yetenekli olması"na ayrı gözlerim doluyor.
( evet cümle aynen böyle )
ıskalamış olan varsa Woodkid-I Love You klibini izlemeden ölmesin derim.
evet dedim.

Beirut hayranlığımı da sanırım daha önce bir yazıda belirtmiştim.
bende hiç eskimeyecek Rip Tide ve Heartland'i hala döndüre döndüre dinlemekte,
Rip Tide'ın klibini seyrederken "neden bu kadar kusursuz mükemmel bir şahanelikte yaptılar bunu acaba" diye anneanneler gibi kendi kendime söylenmekteyim.
bu kadar gruplardan bahsetmişken isimleri geçmeden bu konu kapanmasın dedim.

bu yazı biraz "müziğe ait" oldu ama kendi hayatımdan bahsetsem,
başımızda 3-4 gündür dolaşan kara bulutlardan bahsedecektim.
pazar günü ben Oscarları izlerken uyuyan sevdiceğin (sabah 04:00) burnunun inanılmaz kanamaya başlamasını,
-çeşme gibi-
ameliyatın üzerinden 1 ay geçmiş olmasına rağmen damarının patlamış olduğunu,
( o fışkırma şeklinde kanama başka türlü olamazdı zaten )
gece acilde yaşadıklarımızı,
ertesi gün damarın yakılma operasyonunu,
sonra benim zehirlenmemi,
halsizlikten ölecekmiş gibi hissetmemi,
aynı gün Deniz'in yataktan düştüğünü,
bizim üst kattaki banyoyu su bastığını filan anlatmam gerekecekti.

1 paragrafta bile bunaldınız değil mi?
ben de öyle o yüzden bırakın müzik yazımla baş başa beni :)))

saygılar derinden ve bitimsiz bittabi..