10.01.2014

en iyi teklif..

 
aslında bir sürü şey yazacaktım ama biraz önce aklım uçtu!
öyle bir film izledik ki nasıl tanımlasam bilmiyorum,
belki de tek kelimeyle "doyurucuydu"

adı: the best offer
görüntüler, müzikler, ortam, senaryo, Geoffrey Rush'un oyunculuk dersi!
hangisini anlatayım bilmiyorum.
tadı çıkarılarak izlenmesi gereken filmlerden.

filmin konusuyla ilgili spoiler vermeyeceğim ama takıntılı tipler var filmde.
psikolojisi "normal" olarak tanımlanamayacak,
topluma hiçbir zaman %100 adapte olamayacak tipler.

işte ben böyle filmler izlediğimde kendimi karakterin yerine mi koyuyorum nedir,
daha çok etkileniyorum.
çünkü kendimi hep farklı gördüm ben.
insanları hep bir yönetmen gibi sanki uzaktan izledim,
asla tam toplum yaşamının içine giremedim,
asla tam ona ait olamadım.
olur gibi gözükmeye çalıştım sadece.
sonra bu hastalık da çıkınca ortaya.
onunla gelen farklı sakat duygular da eklendi ruhuma.
o yüzden belki, kendimi hep sınırda hissediyorum.
bir kaç pamuk ipliği var beni insanlara normal görünmeye çalışmaya,
aralarına karışmaya uğraşmaya bağlayan.
onlar da olmasa belki bir münzeviye dönüşeceğim.
ya da toplum dışı bir yaratığa.
şu an bir roman karakteri değil de "normal insan" gibi görünüyorsam dışarıdan,
bunlar hep uzun süren uğraşların
çoğunlukla da rol kesmelerin sonucu.

çoğu mutluluğum gerçek değil.
ve ben başka bir "sorunlu" yu gördüğümde karşımda,
hayattan kopmamak adına derinliklerime sürüklediğim gerçek benliğimle yüz yüze kalıyorum.
hem ona doğru çekilip onun bana emrettiklerini yaşamak istiyorum,
hem de herkesin tamamen dışına çıkarsam çok sevgisiz ve yalnız kalacağım korkusuyla kendimi frenlemeye çalışıyorum.

işte bu yüzleşmelerle dolu geceler çok zor geçiyor..